Kafka ve Dostoyevski’den etkilenen yazar için Tutunamayanlar’ı okuyanlar açısından şaşırtıcı olmaz herhalde. Oğuz Atay'ın bir röportajında "Tutunamayanlar ile çok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı düşündüm." diyor.

Tutunamayanlar romanı, postmodern tarzda yazılmış “sosyal roman” türüne girer.
Konu olarak belirli bir olayı anlatmaktan çok izlenimler, çağrışımlar, eleştiriler ve çözümlemelerden oluşturulmuştur.

Turgut’un intihar eden arkadaşı Selim’in hayatını ve ölüm nedenini çözmeye ve onu anlamaya çalışması ekseninde oluşuyor.

Romanda, hangi düşünceye tutunmaya çalışırsa çalışsın, onun anlamsızlığının farkına varan bir aydının, kendisiyle girdiği savaşı kaybederek intihara sürüklenişi anlatılmaktadır.

Mekan olarak kentte başlar, doğada son bulur. Doğa kentin karşısında yer alan bir değer olarak kirlenmemiş, karmaşıklaşmamıştır.

Eser biçim ve anlatım bakımından önemli bir yenilik denemesidir. “Dört bölüm” ve “yirmi altı alt bölüm”den oluşan roman, “Sonun Başlangıcı”, “Yayımlayıcının Açıklaması”, “Turgut Özben’in Mektubu”, “Numaralanmış Bölümler” ve “Özel Bölümler” olarak düzenlenmiştir. İç içe geçmiş üç hikâyeden oluştuğunuda söyleyebiliriz.

Teknik bakımdan alışılmışın dışına çıkan roman, olaylar zincirinin sürükleyiciliği yerine, ayrıntıların yoğunluğu üzerine kurgulanmıştır.

Tutunamayanlar, hayatın kendisi kadar karmaşık, çoğu zaman hayatın kendisi kadar anlaşılmaz, ayrıntılarla dolu bir romandır.

Her karakterde Oğuz Atay’dan bir parça görüyoruz. Kişiler farklı ama sorgulamalar aynı. Romanın adı dahi kendini başkalarından ayıran, sanki acı çekmeye mecbur bir grup insanı anlatıyor. 

Roman bütününde hayatın sonsuz ihtimalleri içinde oluşan anlamlar ve onlara tutunmanın yararsızlığını hisseden insanları sorguluyor.

Yayınlandığı günden bu yana derin yankıları devam eden ve mutlaka okunması gereken eserler arasında...