İlk başta kitapta tek bir hikaye anlatılıyormuş gibi dursa da aslında içerisinde 4 farklı hikayeden bahsedilmektedir. Bütün hikayelerin her birinin kahramanı ve olay akışı birbirinden bağımsızdır. Fakat hikayelerin hepsi tek bir ortak amaca hizmet etmektedir: Her hikayedeki kahraman farklı bir felsefi sorunun peşindedir. Farklı konulardaki bu dört hikayenin aynı tema etrafında toplanmış olması, kitabın akıcılığının bozulmadan devam etmesini sağlamıştır. Hikayenin tüm ögeleri sadece bir fikre hizmet ediyor, Tolstoy’un doğru olduğuna inandığı ahlak fikrine.
Kitabın içindeki hikayeler şu şekilde;
-ATEŞİ KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELİ
-HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİ
-İNSAN NE İLE YAŞAR
-İNSANA NE KADAR TOPRAK GEREK?
-FAKİR KÖYLÜNÜN OĞLU
-EFENDİ İLE UŞAK
-ÜÇ SORU
Kesinlikle her bir hikayenin kendine özgü sonuçları bulunmaktadır. Tolstoy yazmış olduğu bu hikayelerle bizlere yaşadığı yıllar boyunca hayatı sorgulayan, yazdıkları ile bizlere de hayatı sorgulatan biri olduğunu göstermektedir.
Tolstoy’un yazdıklarında iyilik-kötülük, yardımseverlik-bencillik gibi birbirine zıt konuları karşılaştırmasını görürüz. Yarattığı karakterlerin bunlarla mücadelesi, işin sonunda terazinin hangi tarafının ağır geleceği bellidir. Bunlar yazılmış hikayeler, yaratılmış karakterlerdir.
Peki hayatlarımızda da bu böyle midir? Kitap karakterlerinden ne gibi farklılıklarımız var? Yoksa her kitap insanlık için birer ütopik okuma kitabı mıdır? Kitaplarda olan şeyler gerçek hayatta olamaz mı?
Yazarlar veya senaristler kurgusal olarak oluşturduğu karakterlerin duygularını ve düşüncelerini çok kesin yaratmaktadır. Yaratılan karakterler, keskin renkli olduğu için neredeyse her okuyucu için aynı gözükür. İyilik beyazsa kötülük siyahtır, arası yoktur fakat hayat böyle değildir. Gerçekten sadece siyahla beyaz olsaydı arkadaşlıklar, ilişkiler çok farklı olurdu. İnsanlar zamanla renk değiştirebilir veya bizim bakış açımız değişebilir...