“Kadın cinayetlerinin, şiddetin son bulduğu bir dünyada yaşamak istiyorum. Dövülmekten, yaralanmaktan, öldürülmekten, sokağa çıkmaktan korkmadan yaşamak istiyorum.”
İlk olarak biraz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne değinelim... 
Dünya genelinde kadınlar bugün alanlara çıkıp ‘şiddete dur’ dedi. Peki, neden 25 Kasım? Yıl 1960, yer Dominik Cumhuriyeti. Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. 1960 yılının kasım ayı başlarında Trujillo, ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Biri kilise diğeri ise  “Mirabal Kardeşler!”
Tarihler 25 Kasım 1960’a geldiğinde ise üç kız kardeş cinsel saldırıya maruz bırakılarak öldürüldü. Mirabel kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.
1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı'nda; 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. 1999 yılında ise Birleşik Milletler bu günü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Mücadele Günü olarak ilan edildi.
Biraz da günümüze değinelim. Kadınlar bu şiddet sarmalından bir türlü kurtulamadı. Neredeyse her gün görüyoruz.  
Bir üniversitenin gerçekleştirdiği “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması” kadınların en büyük toplumsal sorunu olarak kadınların yüzde 64’ünün erkeklerin ise yüzde 56’sının şiddeti 1. sıraya koyduğunu gösteriyor. Aynı araştırmaya göre, şiddetin boşanma için yeterli bir sebep olduğu, aile bütünlüğü ve düzeni için göz ardı edilecek bir durum olmadığı düşüncesine destek oranı yıldan yıla artıyor. Koruma talepleri artsa da dava kabul oranları düşüş gösteriyor. Yani kadınlar artık eskisinden daha fazla şiddet sorununun farkında ve kendilerinden uzak tutmak istiyor fakat öte yandan mahkemelerin koruma kararını da vermekten kaçındığını görüyoruz. 
Şiddetle mücadelenin önündeki en önemli engellerden biri de sistematik cezasızlık politikasıdır. Hapis cezalarının ertelenmesi yahut adalet duygusunu sarsacak biçimde seçenek yaptırımlara çevrilmemesi, suçlunun salt duruşmalardaki “iyi hal”i esas alınarak cezaların indirilmesi, özelliklede nitelikli cinsel saldırı durumunda hapis cezası yerine adli para cezasına hükmedilmesi cezasızlık durumunu ortaya çıkarıyor.
Zira şiddet görene koruma, uygulayan faile de yaptırım olmadığı ve hatta tam tersi olduğu müddetçe şiddet sarmalı devam edecektir. Yine de her şeye rağmen, özgürlüğün tadını almış, artık başkaldırmayı düşünebilen kadınlar var...