Sabah gözümüzü açar açmaz duyduğumuz ilk ses genellikle bir kuş cıvıltısı değil; korna, motor gürültüsü ya da sokaktan yükselen insan sesleri oluyor. Gün içinde fark etmeden maruz kaldığımız bu sesler, artık hayatın doğal bir parçasıymış gibi kabul ediliyor. Oysa gürültü kirliliği, çevre sorunları arasında en çok göz ardı edilen ama insan sağlığını en derinden etkileyen problemlerden biri.

Gürültü kirliliği denildiğinde akla genellikle yüksek sesli müzik ya da inşaat çalışmaları geliyor. Ancak mesele bundan çok daha geniş. Trafik, toplu taşıma araçları, düzensiz kentleşme, plansız sanayi alanları ve hatta apartman yaşamı, bu kirliliğin başlıca kaynakları arasında. Sürekli maruz kalınan bu sesler, zamanla kulaklarımız için “normal” hale geliyor. Asıl tehlike de burada başlıyor: Alıştığımız şeyin zararlı olduğunu fark edememek.

Uzmanlara göre uzun süreli gürültü; stres, uyku bozukluğu, dikkat dağınıklığı ve iş veriminde düşüş gibi birçok soruna yol açıyor. Daha da önemlisi, kalp-damar hastalıkları ve işitme kaybı riskini artırıyor. Yani gürültü, sadece rahatsız edici bir durum değil; doğrudan yaşam kalitemizi düşüren ciddi bir halk sağlığı meselesi.

Kentlerde yaşayan milyonlarca insan için sessizlik artık bir lüks. Parklarda bile motor seslerinin eksik olmadığı, evlerde pencerelerin kapatılmadan durulamadığı bir şehir düzeni oluştu. Gürültüye karşı bireysel önlemler elbette önemli; ancak bu sorun, bireysel çabaların ötesinde kamusal bir bakış açısı gerektiriyor. Yerel yönetimlerin denetimleri, şehir planlamasında sessiz alanların artırılması ve toplumsal farkındalık çalışmaları bu noktada büyük önem taşıyor.

Belki de en zor olan, alıştığımız bu gürültüyü yeniden fark etmek. Sessizliğin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlamak. Gürültüsüz bir şehir hayal değil; doğru planlama, etkili denetim ve biraz da toplumsal duyarlılıkla mümkün. Çünkü sessizlik, yalnızca bir konfor değil, sağlıklı bir yaşamın temel şartlarından biri.

Gürültüye alışmak kolay, ama onunla yaşamanın bedeli ağır. Asıl soru şu: Alıştığımız bu gürültünün farkına varıp, onu azaltmak için ne zaman harekete geçeceğiz?