Zaman... Sessiz bir yolcudur. Ne gürültüyle gelir ne de haber verir. Elinde ne bir kalem ne bir silgi vardır ama öyle ustaca dokunur ki hayatın en karmaşık sayfalarına, biz farkına bile varmadan siler geçmişin en koyu lekelerini. Bugün yanarken, yarın sadece bir anıya dönüşür. Bugün içimizi sızlatan bir bakış, bir kelime ya da bir vedanın ağırlığı, zamanla hafifler. Önce hatırlarken gözler dolar, sonra sadece bir tebessümle anılır. İşte zaman böyle çalışır; acıyı aşka, öfkeyi anlayışa, özlemi kabullenişe dönüştürür. Yeter ki ona fırsat ver.

İnsan, yaşarken sandığı kadar güçlü değildir. Acıların içinde kaybolur, ayrılıklarla savrulur, hatıralara tutunur. Bir ses, bir şarkı, bir sokak, bir mevsim... Hepsi geçmişin bir yansıması olur. Kalp daralır, boğaz düğümlenir. "Unutamam" deriz içimizden. "Bu acı geçmez, bu yara kapanmaz." Oysa unuturuz. Unutmasak bile alışırız. Ve bu alışkanlığın adı çoğu zaman "zaman" olur.

Zaman, ne bir düşmandır ne bir dost. O sadece yürür. Biz yürüyemesek de o yürür. Biz donup kaldığımızda bile akar, hayatı alıp götürür yanımızdan. Bizi taşımasa da biz onunla sürükleniriz. Bazen istemeyerek, bazen de çaresizce. Ama en sonunda, zaman hep galip gelir. Kalpteki acı küllenir, gözdeki yaş diner, geceler yeniden sabaha kavuşur. Her yeni gün, biraz daha eksiltir eski günün ağırlığını.

İnsan sevdiğini kaybettiğinde, hayalleri yıkıldığında, ihanete uğradığında ya da bir daha hiç göremeyeceğini bildiği birine veda ettiğinde, "Zamanla geçer" cümlesi ona teselli gibi gelmez. Hatta öfkelendirir. Çünkü o anda zaman sadece bir dakikadır, sadece bir acıdır. Ama yine de zaman geçer. Hem de hiç durmadan.

Ve bir gün farkına varırsın. O unutulmaz sandığın geceler artık uyuyabildiğin gecelere dönüşmüştür. O özlemle beklediğin ses, artık suskunluğuyla bile canını yakmamaktadır. Aynı sokaktan geçebilir, aynı şarkıyı duyabilir, aynı mevsimi yaşayabilirsin… Eskisi gibi olmadan ama eskisi kadar acıtmadan.

Belki tamamen silmez zaman, ama rengi solar anıların. Keskinliklerini kaybeder. Kalpteki yaraları kabuk bağlatır. İşte o zaman anlarız: Zaman, sabrın en sadık dostudur. Sessizce yanımızda yürür, yara sarmaz ama yaraya dokunmaz da. Sadece bekler. Biz fark etmeden yapar görevini.

Ve bir gün gelir, aynaya bakarız. Gülümseyebildiğimizi fark ederiz. Hafiflediğimizi, güçlendiğimizi, büyüdüğümüzü... Çünkü zaman, sadece silmekle kalmaz; yeniden yazmayı da öğretir. Yeter ki zaman ver.