Hayat, çoğu zaman bize yüklerini omuzlatır. Zaman akar, insanlar değişir, günler birbirine karışır… Kimi sabahlar umutla uyanırız, kimi geceler umutsuzluğun koynunda uyuruz. Ama işte tam da bu inişli çıkışlı yolculukta bir şey vardır ki, her şeyin ötesinde iyileştirir: gülmek.

Gülmek… Basit gibi görünür. Dudakların hafifçe kıvrılması, göz kenarlarına düşen çizgiler, içten gelen o sıcak ses… Ama aslında bir mucizedir. Vücutta endorfin salgılar, stres hormonlarını düşürür, kalp atışını dengeler. Bilim bunu kanıtlar; ama kalp zaten çoktan anlamıştır. Çünkü gülmek sadece bir fiziksel eylem değil, bir ruh hâlidir. O an içimizde bir ışık yanar. İşte bu yüzden denir ki:
“Gülmek, kana karışan en hızlı ilaçtır.”

Kimi zaman bir çocuğun gülüşünde buluruz huzuru. Kimi zaman bir dost sohbetinde, bir hatırada, bir film sahnesinde. Gülmek bulaşıcıdır. Gülümseyen birini gördüğümüzde içimizde kıpırtılar başlar. Gözlerimizle güleriz bazen, bazen kalbimizle. Ağlarken bile gülebiliriz. Çünkü insan, karmaşıktır; ama bir gülümseme, her karmaşayı bir anlığına durdurur.

Gülmek, savunmasızlıktır. Maskelerin düştüğü, benliğimizin göründüğü en saf andır. İnsan güldüğünde en çok kendisidir. Yapmacıklıktan uzak, hesapsız, olduğu gibi…
İşte bu yüzden “gülümse” derler. Her şeye rağmen. Çünkü o gülümseme sadece seni değil, çevrendekileri de iyileştirir.

Belki bir yabancıya attığın bir küçük tebessüm, onun karanlık bir gününü aydınlatır. Belki aynada kendine gülümsemen, içinde bastırdığın gücü tekrar ortaya çıkarır.
Her ne olursa olsun, gülümsemek bir tercihtir. Yaşamaya, direnmeye, iyileşmeye açılan bir kapıdır.

Unutma…
İlaçlar bazen geç etki eder.
Ama bir tebessüm, bir kahkaha, anında kana karışır.
Ve ruhu da bedeni de sarıp sarmalar.

O yüzden, ne olursa olsun… Gülümse.
Çünkü gülmek, kana karışan en hızlı ilaçtır.