Ne olursa olsun, bazı çevre ve kişilerin Ulu Önder’e olan saygısızlıkları, laf atmaları, sözüm ona yermeleri bir türlü bitmiyor... Hiç olmadık zamanda, gündemde değilken bile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü hedef alıyor, aklınca taş atmaya çalışıyorlar... Kamuoyundan tepki görünce, attıkları o taşlar bumerang gibi kendilerini vuruyor, neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Birtakım karanlık kafalıların, yoz kesimin Atatürk’ten hoşlanmadıkları, devrimlerine ve ilkelerine, laikliğe karşı şiddetli tepki gösterdikleri aşikar. Yazar olsun, tarihçi olsun, bilim insanı olsun sözüm ona aydın geçinen bazıları, fırsat buldukça Ulu Önder’i ağır şekilde eleştiriyor. Şimdi de eski Kültür ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bu kervana katıldı. Bir TV programında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dini kullandığını ileri süren Hüseyin Çelik, “Atatürk de dini kullanıp insanların kendisine biat etmesini istiyordu.” İfadesiyle güya Ulu Önder’i din istismarcısı olarak nitelemeye çalışmış, gerçekten dini kullananlarla aynı kefeye koymuş. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu din istismarcılarına karşı sigorta olan laiklik ilkesini hayata geçirmiştir. 10 Nisan 1937’de anayasaya giren laiklik ilkesi “devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan ilkedir. Laikliğin en yaygın tanımı kısaca devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet katında bir dine inanıp inanmaması bireyi ilgilendirir ve devlet hiçbir dini tartışmaz, fertlerin her türlü dini özgürlüklerini kabul eder, dini esaslara dayalı yasa yapamaz ve tüm dinlere eşit mesafede durur.” Laiklik ilkesi bu denli net olarak ortada iken Atatürk’ün “Dini kullandığını” söylemek saçmalıktan başka bir şey değil. Anımsanacağı gibi, laiklik ilkesinden hoşnut olmayan eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman geçen yıl yaptığı açıklamada, laikliğin anayasadan çıkarılmasını, dinci bir yeni anayasa yapılmasını savunmuştu. Doğal olarak kamuoyundan gördüğü tepki karşısında sözlerinden çark etmişti. Demem o ki, hala Atatürk’ü en çok laiklik ilkesi üzerinden vurmaya çalışıyorlar. Lakin beyhude çaba bunlar. 1925 yılında “Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar devleti olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” diyerek tekkeler ve tarikatları hedef alan Atatürk, şimdi birileri tarafından “dini kullanmakla” nitelendiriliyor. Pes doğrusu. O yıllarda bu görüşünü kararlı şekilde ifade eden Ulu Önder’e din üzerinden yüklenmek olsa olsa, kendini ve birtakım çevreleri tatmin etmekten başka bir işe yaramaz. Zaten, kamuoyu gösterdiği şiddetli tepki ile bu sözlerin boş olduğunu her daim kanıtlıyor. Dini kullanmak istese, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve özgür ülkeler düzeyine ulaşması için yoğun çaba harcar, çığır açan devrimleri hayata geçirir miydi?