Her canlı; yeme içmeye, beslenme ihtiyacı içerisinde yaratılmıştır. Bu ihtiyaç, insan söz konusu olunca daha da bir önem kazanır. Allah-ü Teala insanlar için kainatı bir sofra olarak sunmuştur. ”Kerim”, “Rezzak”, “Mün’im” isimleri Rabbimizin Esma-i Hüsnasındandır. Öte yandan Allah (cc) insanların ruhi, manevi gıdalarını da peygamberler göndermek; yüce mesajlarını, ilahi kitaplar indirmek suretiyle ikram eylemiş ve insanları başıboş bırakmamıştır. (Kıyame 75/36) İnsan; aklı ve iradesi ile sorumlu bir varlık olarak bu imtihan yurduna gönderilmiştir. (Mülk, 67/2, Bakara 2/155) Bu imtihanı kazanabilmesi; Kur’an-Sünnet bütünlüğü içerisinde, sahih dini algıya uygun olarak, inanç-ibadet, muamelat ve ahlak alanında hayatını anlamlı kılması ile mümkündür. “Üç günlük ömre, dokuz günlük rızık gerekli. “ derler. İnsan çalışacak, kazanacak, yiyecek ve içecek, giyinecek, mamur evler inşa edinecektir. Bütün bu yapıp etmelerinde “homo ekonomicus” olan insan “homo saphiens” olmak durumundadır. Yeryüzü sofrasından yüce dinimizin haram-helal çizgisinin sınırlarının bilinci içerisinde, helal kazanç derdi ile; iktisadi alanını inşa edecektir. Tıpkı Hacı Bayram-ı Veli (Kuddise Sirrah)’nin dediği gibi;

“Bir şara vardım

  Ol şarı yapulur gördüm

  Ben dahi yapuldum

  Taş ile toprak içerisinde.”

Müslüman; şahsiyetini bu evren içerisinde, bu imtihan sürecinde islami bilinçle inşa edendir. Tasavvuf-iktisat ilişkisinde öncü isim olduğu için Hac-ı Bayram-ı Veli ismini hatırlamamız gerekir. Tam da burada helal kavramına açıklık getirmede yarar vardır diye düşünüyorum.


 Helal Kavramı nedir?


Helal; “Dinen yapılması veya yenilip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey demektir. Allah ve Resulünün bir şeyin helal olduğunu bildirmesi; o fiilin helal olduğunu gösterdiği gibi; o fiil veya şeyin yasaklandığına dair, bir delil bulunmaması da helal olduğunu gösterir. Zira eşyada asıl olan helal oluşudur. Buna göre bir şey, dinin açık hükmüne yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helaldir, meşrudur.

Yüce Allah, iyi temiz ve insan sağlığına yararlı olan şeyleri helal; kötü, pis ve zararı olan şeyleri de haram kılmıştır. (Maide, 5/4) Haram kılma yetkisi ise sadece Allah’a aittir. Kur’an’da: “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? Deki: Onlar dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.” buyurulmuştur. (A’raf 7/36) Hz. Peygamber (S.A.V) de Kur’an ve Kur’an dışı Allah’tan aldığı bilgiye dayanarak bazı şeyleri haram kılmıştır. Ancak bunu da, Allahın denetimi altında yaptığı için; Allahın haram kılması içerisinde mütalaa edilir. Bu nedenle, Allahın helal kıldığına haram; haram kıldığına helal demek büyük günahtır. (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB: s.252)

Bu kavramsal çerçeveyi oluşturduktan sonra; Kur’an-ı Kerim ayetleri ve hadis-i şeriflerin nuru ile zihni ve ruhi dünyamızı inşa eden yüce dinimizin ilkelerini hatırlayabiliriz: Allah-ü Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaret başka. Kendinizi helak etmeyin, şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa,4/29)

Sevgili peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem)de alın teri ve el emeği ile kazanmaya önem vermiştir. “Hiç bir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın peygamberi Davud’da el emeğinden yerdi.” (Buhari,Büyu,15)

Haramla içli-dışlı olana, harama dalana kültürümüzde “haramzade” denirken; helal çizgiden şaşmayana “helalzade” insan; tanımlaması yapılması son derece dikkat çekicidir. Oruç; imsak ile iftar vakti arasında, yeme, içme, ve cinsi ilişkilerden, ibadet bilinci içerisinde, ibadet niyeti ile, bireyin kendisini tutmasıdır. Harama ve günaha karşı kıyama geçip; “ben akıllı ve iradeli bir varlığım, insanım, müminim, haram işlememeliyim.” duruşunu, asil direncini ortaya koyan sıyam ruhunu yakalama vardır oruçta. Ayrıca oruç tutmak, sıyam içerisinde olmak demek; helaller karşısında bile; ölçülü, dengeli, eğitimli olma halini ifade eder. Ayrıca “Ağlayanın malı gülene hayır getirmez” ata sözüyle verilmek istenen mesajı da burada hatırlamak gerekmez mi? Ancak Allah helal kazanca bereket ihsan eder, bereket indirir, insanın içine sindirir; öte yandan haram kazancının asla bereketi olmaz; Bireye, aileye, çoluk ve çocuğa, topluma asla huzur getirmez. Bu durumun günlük hayatta binlerce örneğini görmek mümkündür.

Dua ve ibadetin kabulünün ön şartı da helal lokmadan geçmektedir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyuruyorlar: “Bir kimse (Allah yolunda) uzun sefere çıkar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette Ya Rabbi! Ya Rabbi! diyerek ellerini gökyüzüne açar. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” (Müslim,Zekat,65) Ramazan ayı duaların artırıldığı, tezkiye ve yakarış ayıdır, helal lokma bu açıdan da bir başka önem arz ediyor.

Numan b. Beşir (Radiyallahu Anhüma)’den rivayet edilen bir hadis-i şeriflerinde peygamberimiz (S.A.V) “Şüphesiz helal bellidir, haramda. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helal mi-haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Şüpheli şeylerden sakınan kimse, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli şeylere dalan kimse ise, harama dalar. Tıpkı sürüsünü, başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buhari,Büyu,2; iman 39; Müslim,Müsakat,107-108) Orucun farz kılındığı belirtilen ayette (Bakara 2/183), oruç sayesinde takvaya ulaşmanın hedeflendiği ortaya konmakta olup; takva da bu hadis-i şerifte şüpheli şeylerden insanın uzak durmasına bağlı kılınmakta ve bu takvanın mahallinin de kalp olduğuna dikkatlerimiz çekilmektedir. (Müsned,V,379) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anhüma)’ye nispet edilen bir benzetme, ‘’Yolda yürürken dikenler görürsen ya yolu değiştirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun; İşte takva budur; hayatı Allah ü Teala’nın yasakladığı kötülüklere bulaşmadan yaşamaya çalışmaktır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, cilt: 1 s.71) Helal lokma, helal kazanç ve takva kavramlarını Ramazan ayında yeniden düşünme fırsatını yakalarız bizler; ne büyük bir fırsat bu değil mi?

Rabbimizin de şu buyruğunu asla unutmamız gerekir, ‘’ Ey insanlar! Yer yüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır’’ (Bakara 2/168)

Haydi gelin! Hep birlikte Ramazan-ı Şerifin aydınlık ve diriltici atmosferinde helal kazanç seferberliğine girelim. Ramazan tefekkür ayıdır. Geliniz! Yediğimiz lokmaların; çoluğumuza çocuğumuza yedirdiğimiz lokmaların helal mi haram mı olduğuna bir bakalım. Ticaret ahlakına riayet edip, etmediğimizi kontrol edelim. Sahurların bereketli ikliminde; iftarların neşeli anlarında, teravihlerin o coşkulu demlerinde derunumuza dönüp te; merhum şairin dediği gibi “Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? -Yetiş yetiş hey sonsuz varlık muhasebesi!” diyerek nefislerimizi hesaba çekmeli; tertemiz bir hayata; helallerle dopdolu bir yaşama, haramlardan şiddetle kaçabilen, günahlardan sakınabilen takva dolu bir ömre sahip olma bilincine erelim. Merhum Sezai KARAKOÇ’un bir ömür mücadelesini verdiği, diriliş erlerinden, erenlerinden ve pirlerinden olalım. Zaten Ramazan ayı da bir diriliş ayı değil midir? Bizler için de diriliş ayı olması temennisiyle hayırlı Ramazanlar diliyor, makalemizi “Allah bes, baki heves, kes gayiden hevesi kes.” mısraları ile bitiriyorum.


Mehmet NURLU

         Havza İlçe Müftüsü