Ocakta aylık ve maaşlara yapılan yüzde 30 oranındaki zammın üç ayda  aşınması üzerine dar gelirli gözünü temmuz ayına çevirdi.
Milyonlarca memur, işçi ve emekli yılın ikinci yarı zammı için şimdiden temmuzu bekler oldu. Zira patatesin 30 liraya yükseldiği çarşı pazarda sebze ve meyvenin yanına yaklaşmak mümkün değil. Marketlerde her gün değişen raf fiyatları çıldırtıyor. Bir gün önce aldığın ürünü ertesi gün aynı fiyatla almak olanaksız. Kırmızı etin yanına yanaşamaz oldu dar gelirli. Kıymanın kilosu 300 liraya dayanmış.   
Temel tüketim maddelerindeki zam sağanağı, ocakta artan aylıkların satın alım gücünü hızla eritiyor. Böylesi tablo karşısında milyonlarca düşük gelirli doğal olarak temmuzu iple çekmeye başladı.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre üç aylık enflasyon yüzde 12.52 oldu. Buna göre yılbaşında refah payı eklenerek yüzde 30 zamla 12 bin 352 liraya yükselen en düşük dereceli memur maaşının alım gücü üç ayda bin 394 lira azalarak 11 bin 138 liraya geriledi. 
Aynı şekilde yılbaşında 8 bin 506 liraya çıkarılan asgari ücretin alım gücü üç ayda 946 lira aşınarak 7 bin 560 liraya indi. 7 bin 582 lira olan en düşük memur emeklisi maaşının satın alma gücü üç ayda 844 lira azalışla 6 bin 738 liraya düştü. Nisan başında 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya yükseltilen en düşük SSK ve Bağ-Kur emekli aylığının alım gücünde şimdilik aşınma yok. Böyle giderse o paranın da eriyeceği aşikar. 
Durdurulamayan hayat pahalılığı ve maaşlardaki hızlı aşınma, milyonlarca kişi de 6 aylık enflasyondan oluşan ikinci yarı zammının yanı sıra, yüksek oranlı refah payı verilmesi beklentisini artırdı. Hangi siyasi irade iş başına gelirse gelsin talebi karşılamak zorunda. Çünkü zamlar yetmiyor. 
Bu ortamda memur, emekli, dul ve yetimin, emekçinin satın alma gücünü yükseltecek günün koşullarına uygun zam vaatlerini “popülizm” olarak nitelendirmek adil yaklaşım değil. Dar gelirliyi boğucu fiyatlar karşısında soluklandıracak, insanca yaşanabilir koşullarda yaşamını sürdürmesine olanak sağlayacak maaş ve aylık artışı sözü  “popülizm” değil, sosyal devlet olmanın gereğidir. 
Vaatler gündeme geldiğinde “kaynağı nereden bulacaksınız?” diye soruluyor. Aslında öylesine çok kaynak var ki dar gelirlinin yüzünü güldürmeye. Eğer o kaynaklar doğru şekilde birilerine değil, geniş halk kesimi için kullanılırsa bal gibi para bulunur garibanların rahatlaması  için...