Adaletsiz gelir dağılımından ötürü dünyada yoksul ve varsıl arasındaki eşitsizlik her geçen gün artıyor.
Dünyanın her yerinde yoksullukla boğuşan, insanca gelirden yoksun, gıda ve temiz suya dahi erişemeyen 2.5 milyar insan, yaşam mücadelesi veriyor. Öylesine derin bir uçurum yaratıyor ki bu acı olgu, biri yiyor diğeri uzaktan izlemekle yetiniyor.
Yoksulluk, genelde tüm ülkelerde var olan ekonomik ve sosyal hastalık olmakla beraber, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın. Dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesi olarak kabul gören ABD’de de çok sayıda yoksul mevcut. Ancak yaygın şekilde ekonomik anlamda gelişimini tamamlayamayan ülkelerde ortaya çıkıyor.
Yoksulluk, çok boyutlu, çözüm bekleyen en önemli sorunların tepesinde yer alıyor. Toplumsal hastalığa dönüşen bu olumsuzluk temel gereksinimleri karşılayamama, yaşam standardı düşüklüğü, milli gelirde eşitsizlik ve ekonomik güçlükler olarak kendini gösteriyor.      
Hiç kuşkusuz ülkemizde de çok yaygın yoksul sayısı. Yapılan araştırmalar; Türkiye’de 25.5 milyon kişinin açlık, 51 milyonun ise  yoksulluk sınırı altında olduğunu gösteriyor. En basit örneği mevcut asgari ücretin açlık sınırının gerisinde olması. 10 milyona yakın emekçinin bu ücretle çalıştığı, milyonlarca emeklinin en düşük aylık 3.500 lira ve ortalama aylık 4.660 lira ile geçinmeye çalıştığı dikkate alındığında, ülkemizdeki yoksul sayısı net olarak görülüyor. 
Yanı sıra 25 bin lirayı aşan yoksulluk sınırı tutarında evine para girmeyen ailelerin varlığı. Tüm bu veriler, nüfusun üçte ikisinden fazlasının yoksulluk çektiğini kanıtlıyor. Ülkemizde emekçi ve emeklinin dışında 8 milyon işsiz de bu kategorinin içine giriyor.
Bu yılın ilk çeyreğinde Türkiye’nin yüzde 7.3 oranında büyümesinden sermaye kesimi yüzde 47.6, emekçiler yüzde 31.2 pay aldı. Türkiye’nin yüzde 7.6 büyüdüğü ikinci çeyrekten sermaye yüzde 54 pay alırken, emekçinin payı küçülerek yüzde 25.4’e geriledi. Üçüncü çeyrekteki yüzde 3.9’luk büyümeden sermaye gelirleri yüzde 55’e yükselirken, emekçiler yüzde 26.3’le yetindi.
Verilerin gösterdiği gibi övünülerek açıklanan büyümeden emekçi, emekli, esnaf, çiftçi, dul ve yetim hak ettikleri payı alamıyor. Sermaye gelirlerinin artması, dar ve sabit gelirlilerin küçülmesi varsıl ile yoksul arasındaki makasın daha da açıldığını gösteriyor. Oysa 2019 yılı sonunda sermaye ve emeğin büyümeden aldığı pay eşitti.
Salgın döneminde izlenen ve emeğin aleyhine olan ekonomik politikaların bedelini ne acıdır ki milyonlarca gariban insan ödedi ve ödemeye devam ediyor. Kuşkusuz bu politika en çok  güvencesiz işlerde, çok düşük ücretle çalışan kadınları vurdu.
Mevcut ekonomik politika yoksulluğu artırıyor, gelir dağılımında derin uçurum oluşturuyor, yüksek enflasyon ve çarşı pazar uçuk fiyatları altında halkı eziyor...