Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un kulübün DNA ‘sının (genetik yapısı) Türkiye Cumhuriyeti ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün değerleriyle koşut olduğunu vurgulaması, hiç kuşku yok ki, egemenlik kurmaya çalışan karanlık ve yoz düşünceye karşı oluşan en önemli setlerden biri. Eli kanlı terör örgütünün 3 Temmuz “sözde şike” operasyonu ile takımı ele geçirme girişimini Aziz Yıldırım, bir avuç yönetim kurulu üyesi ve taraftarın dik durmasıyla savuşturulması, Ali Koç’un sözlerini net şekilde kanıtlıyor. O karanlık dönem göz önüne getirildiğinde, Fenerbahçe’nin ve daha sonra ülkenin ne denli büyük bela ile karşı karşıya kaldığı anımsanacaktır. Dönem savcısı ile polislerin kurmaca fezleke ve iddianamelerle Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütünü ele geçirme çabaları, yargısız infazlar unutulmadı, unutulmayacak. Sabaha karşı evine baskın yapılarak gözaltına alınan, taraftarın her daim saygı ile anacağı Aziz Yıldırım, “Ne şikesi, memleket elden gidiyor” sözü ile tehlikenin büyüklüğünü mahkemede dile getirmişti. Nitekim, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ile Yıldırım’ın haklılığı ortaya çıktı. Tarihte kara bir leke olarak yerini alan 3 Temmuz operasyonunda kulübe, Aziz Yıldırım ve arkadaşlarına yöneltilen suçlamaların, karalamaların uydurma olduğu yıllar sonra yargıdan çıkan aklanma kararları ile teyit edildi. Kuşkusuz, bu yüz akının oluşmasında Ali Koç’un dile getirdiği gibi Fenerbahçe’nin DNA’sının Cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri ile sıkı sıkıya koşutluk taşıması etkili oldu. Baskının, korkunun ve yılgınlığın egemen olduğu o günlerde Fenerbahçe değil de bir başka kulüp üzerine aynı operasyonlar yapılsaydı ne denli direnebilir, karşı çıkabilirlerdi? Zaten spor dünyasını ele geçirebilmek için öncelikle Fenerbahçe’nin hedef seçildiği, örgüt sanıklarının ifadeleriyle ortaya çıktı. Bazı kulüplerin o çileli kara günlerde Fenerbahçe’ye karşı UEFA nezdinde yürüttükleri girişimler, uçak yolculukları iyi anımsanmalı. “Düşenin dostu olmaz” misali taraftarın dışında hiçbir kimse ve kulüp korkudan olsa gerek Fenerbahçe’nin yanında yer alamadı. Bir yanda üzerine çökertilen kara bulutlarla uğraşılırken diğer yanda bazı kulüplerin “mal bulmuş mağrip” gibi uyduruk iddialara sarılması, kulübü dört bir yandan kuşatmaktan başka bir şey değildi. Ama güçlü iradeyle bu girişimler püskürtüldü, asırlık çınar dimdik ayakta kaldı. Ne var ki, yargı kararlarına karşın hala 3 Temmuz yalanına sahip çıkanlar var. Demem o ki, Fenerbahçe bir spor kulübü olmanın ötesinde sıkı bağlılığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu ve koruyucusudur.