Bir zamanlar sokağın bir dili vardı. Çocukların kahkahasıyla açılır, akşam ezanıyla susardı. Taşlarla kurulan kaleler, iki tuğla arasına sıkıştırılan kale direkleri, mendil kapmacalar, seksek çizgileri… Sokak, çocuklar için sadece bir oyun alanı değil; paylaşmayı, kavga edip barışmayı, kazanmayı da kaybetmeyi de öğreten bir hayattı.
Bugün o sokaklar hâlâ yerinde. Ama çocuklar yok.
Günümüz çocukları sokağı tanımadan büyüyor. Güvenlik kaygıları, yoğun trafik, betonlaşma, apartman yaşamı ve en önemlisi ekranlar… Hepsi çocukları yavaş yavaş sokaktan kopardı. Artık çocuklar dışarı çıkmak için değil, dışarı çıkmamak için bahane üretiyor. Çünkü sokak, onların dünyasında bilinmez ve hatta tehlikeli bir alan olarak kodlanıyor.
Oysa biz, dizlerimiz yara bere içinde eve döner, annemizin kızmasına rağmen ertesi gün yine sokağa koşardık. Çünkü sokak özgürlüktü. Bugünün çocukları ise özgürlüğü tablet ekranında, telefon oyunlarında arıyor. Sanal dünyada sınırsız seçenek var ama gerçek hayatta kazanılan deneyimin yerini tutmuyor. Bir oyunu kaybedince “yeniden başlat” tuşu var; hayatta ise yok.
Sokaktan kopuş, sadece bir oyun meselesi değil. Bu kopuş, sosyal becerilerin zayıflaması, paylaşımın azalması, yalnızlaşma ve hatta sabırsızlık olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar kalabalıklar içinde büyüyor ama aslında yalnızlar. Birlikte oynamayı değil, aynı ortamda tek başına vakit geçirmeyi öğreniyorlar.
Elbette suçlu sadece teknoloji değil. Şehirler çocuklara göre planlanmıyor. Parklar yetersiz, oyun alanları az, olanlar da çoğu zaman güvensiz. Anne babalar ise haklı olarak endişeli. Kimse çocuğunu gözünün önünden ayırmak istemiyor. Ama aşırı koruma da çocukları hayattan uzaklaştırıyor. Çocuk, düşmeden yürümeyi; tartışmadan anlaşmayı; paylaşmadan mutlu olmayı öğrenemiyor.
Belki de sormamız gereken soru şu: Çocukları sokaktan kim kopardı? Yoksa biz mi onları kopardık? Daha güvenli, daha steril ama daha yalnız bir dünya inşa ederken, çocukların hayatla kurduğu bağı da zayıflattık.
Sokaklar yeniden çocuk sesleriyle dolabilir mi? Evet, ama bu sadece çocukların değil, yetişkinlerin de sorumluluğu. Daha güvenli mahalleler, daha çok oyun alanı ve en önemlisi çocuklara güvenen bir toplum anlayışıyla mümkün. Çünkü sokak, çocukların öğretmenidir. O öğretmeni sınıftan kovduğumuzda, çocuklar hayatın derslerinden de mahrum kalıyor.
Belki de yeniden başlamalıyız. Bir çocuğu elinden tutup parka götürerek, bir mahallede oyuna izin vererek, “düşer ama kalkar” diyebilecek cesareti göstererek… Çünkü çocuk sokakta büyür, hayatı orada öğrenir. Ve sokak, çocuklar olmadan gerçekten çok sessiz.