Dün İhsan Emlek
adlı okuyucum,
"Başarı öyküsü çıkarmak"
başlıklı yazımla ilgili
sosyal medya hesabından
çok hoşuma giden bir
yorum paylaştı...
Emlek, şöyle demişti:
"Necdet Uzun'un haftalık, 'Samsun bunu başarırsa
çok şey kazanır' yazılarından
biri.
Sonuçta şehrin bir adım ilerlediği yok. Kaç yıldır durum bu şekilde. Necdet Uzun umut ederek, şehrin potansiyelini yazıyor; şehir de 'Yok ya ne gerek var' deyip olduğu yerde sayıyor"
...
Ben de, "Tarihe not düşmeyip, aymazlık içinde olanları gelecek nesle unutturalım mı?.. Ayrıca, Samsun için umut etmeyelim mi?.."
diye karşılık verdim...
Emlek'ten yanıt gecikmedi:
"Zaten benim de yazma sebebim bu, Samsun için umudunuzu kıskanıyorum"...
Samsun'un hava, deniz, kara ve demir yolu
ulaşım altyapısı,
Karadeniz'de 3 limanlı tek şehir
olması,
Türkiye'nin en bereketli
ovalarıyla
tarımdaki yeri,
hayvancılıkta özellikle manda yetiştiriciliğindeki
birinciliği,
iki üniversitesi,
kamu ve özel sektör
sağlık kurumlarıyla
bölgenin lideri konumunda bulunması,
sanayi ve ticaretteki deneyimi ile 
tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle
müthiş bir potansiyeli
var...
Böylesine kazanımlar
içinde
gelişememek ve bir "marka şehir" olamamak
anlatılacak gibi değil...
Geçenlerde, OMÜ Rektörü Prof.Dr. Yavuz Ünal,
"Samsun, Teknofest sayesinde,
tarihinde ilk kez ortak çalışmayı başarmıştır"
demişti...
Sihirli sözcük,
"ortak çalışma"dır...
Şehrin sorunu da bu zaten!..
Samsun'da,
iç dinamiklerle
iletişimi geliştirerek
"ortak akıl"da birleşmek yerine;
"Ben yaptım oldu"
mantığının
egemenliği,
o birlikte çalışmanın önündeki
en büyük engeldir...
Bunun altında yatan neden de
siyasi ve ekonomik
güç zehirlenmeleriyle
"kör" olma halidir...
Böyle bir şehirde,
ortak paydalarda buluşmak 
kolay olmuyor elbette...
Ne var ki, her şeye rağmen
Samsun günün birinde
kabuğunu kırarak,
bunu başaracaktır!..
O yüzden umudumu taze tutuyorum...
Güzel bir Kafkas atasözü ile de yazımı noktalıyorum:
"Umudu olmayanın atı koşmaz"...