İlk karşılaştığımızda karşımızdakine ilk sorumuz: "Nasılsınız?" olur. Çoğu kez "İyiyim" diye cevaplanır bu soru. Gerçekten iyi miyiz, bu soruya laf olsun diye mi, böyle cevap verildi, çoğu kez yanıtsız kalır.
Hayat şartları, günlük sıkıntılar, ekonomik durum, bizim özelimiz, ruhsal yapımız bu soruya verilecek cevabı öyle veya böyle etkiler. Genelde, üzüntü, isteksizlik, ruhsal çökkünlükler, ev kirası, kredi kartı, çocuğun okul durumu moralsiz, küskün bir ruh haletine yönlendiriyor bizi.
Psikiyatri bilimi, depresyon adı verilen ruhsal bir patolojiyi tedavi edilmesi gereken bir durum olarak tarif ediyor ama her sıkıntı, üzüntü, karamsarlık hali depresyon olarak alınmıyor. Ancak toplum içinde yürütülmüş alan araştırmalarında depresyon tanısı konmamış kişilerde de dikkate değer düzeylerde depresyon belirtileri saptanabileceği söyleniyor. Tabi tedavi gerektirecek klinik ağırlıktaki depresyon; salt üzüntü, isteksizlik gibi duygulanımlardan öte bir klinik bütünlük oluşturur.
Ruhsal çökkünlükler en az iki hafta süreli, üzüntü ve karamsarlık duygularının egemen olduğu, yinelenebilen hafif tablolardır. Kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin de bozulduğu ağır psikotik tablolara (psikotik özellikli Major Depresyon) denilip, depresyon tanısı oldukça geniş bir yelpazeye yayılır.
Depresif ruh hali, depresif kişilik gibi idare edebildiğimiz – çokça tanık olduğumuz – durumlar hayatımızda sıkça görülebilmektedir. Depresyondaki kişilerde üzüntü, çökkünlük ve isteksizlik durumu gelip geçici duygular olmaktan çıkmış, yoğunlaşarak şiddetlenmiştir. Gün boyu ve haftalardır süren bu belirtilere, kişinin o güne dek ilgi duyageldiği uğraşlarına ve çevresine karşı soğuma eklenmiştir. İşini gücünü eski verimliği ile yapamaz, eskiden zevk aldığı etkinliklerden artık tad almaz olur, canı pek bir şey yemek istemez, iştahı kaçmıştır. Bunun sonucu kilo kaybeder, güçten kuvvetten düşer, evden çıkmaz, geceleri yatağa girdiğinde huzur içinde uykuya dalamaz ya da sık sık uyanıp yeniden uyumakta zorlanır. Bazen korkulu düşler, karabasanlarla uykusu bölünebilir. Ya da sıklıkla olduğu gibi, sabah daha gün doğmadan sanki hiç uyumamış gibi yorgun argın uyanır. Başlayan günün ağırlığı daha sabahtan omuzlarına çökmüş gibidir. Kendini doğrudan ilgilendirmese de, en küçük üzücü bir haberden aşırı etkilenir. Gözyaşlarına boğulabilir, sık sık nedensiz ağlar.
Konuyu derinleştirmeyelim, herkeste biraz bu belirtilerden olabilir, çünkü birlikte yaşayan, iletişim olanaklarının çok arttığı bir dünyada hepimiz yaşananları yakından hissediyor ve etkileniyoruz. Ekonomik koşullar gündemimizde ilk sırada, bu durumdan etkilenmediğimizi söyleyebilmek çok zor.
Ama, ekonomik, hayat, kredi kartı deyip, salmamak, umudu yitirmemek gerekli ve bunu başarabilmek de beceridir. Mutlu insan, her koşulda sorunları ile baş edebilen, stresi def edebilendir. Kendine zaman ayırabilen, hobileri olan, spor ve egzersiz yapmayı yaşam biçimi haline getirebilen, doğayı seven, kedi, köpek gibi canlarla anlaşabilen, sevgiyi hiç yitirmeyen insanlar depresyona uğramaz. Takıldığı küçük incir kabuğunu doldurmayan sorunları da savuşturmayı becerirse, hayat denen yokuş hiç de incitmez onu. Onun için “Nasılsınız?” soruma, “İyiyim”, “İyiiyiz” diye cevap verenler, bu sınavı geçecek olanlardır. Mülakat yok, lütfen iyi olun, çünkü yukarıda saydığımız belirtiler yapıştı mı, kolay yakanızı bırakmıyor. Tercih sizin!