Yargısız infazlarla kaç yuva dağıldı, kaç dostluk bozuldu, kaç sevda bitti, kim bilir?.. Dinlemeden, anlamadan ve empati yapmadan gerçekleşen yanlış davranışların bedeli ağırdır... Böylece, bir zamanların vazgeçilmez ilişkileri; kaybolup gider!.. İncir çekirdeğini doldurmayan meseleleri büyütüp, içimizi karartmaya gerek var mı?.. Yıllar önce yazdığım öyküyü yeniden yayınlayarak, bu tür kırgınlık yaşayanlara bir kere daha düşünmeleri fırsatı vermesini diliyorum... * * * Genç kadın, bulvara cephesi olan evlerinin balkonunda, kocasını bekliyordu... Vakit geç olmuştu. Kocası, hiç böyle gecikmemişti. Haber de vermemişti geç geleceğini. Saatler geçtikçe genç kadının merakı daha da artıyordu... Bu sırada balkonun altından yükselen seslere dikkat kesildi. Kadın balkondan biraz sarkarak, konuşanların kim olduğunu belirlemeye çalıştı. Tanımıştı onları. Yan binanın alt katındaki bakkal Cemal ile berber Hasan'dı bu. İki esnafın sesi, sanki evin içinde konuşuluyormuş gibi net biçimde duyuluyordu. Kadın rahatsız olmuştu ama bir şey diyemedi ve ister istemez konuşmalarını dinliyordu. Bir ara kocası Osman'ın adı geçince, konuşmalara kulak verdi. Berber Hasan, kuyumculuk yapan Osman'ın hovardalık yaptığından söz ediyordu. Tıraş olurken, Osman'ın telefon görüşmesine tanık olmuştu. Bir kıza "aşkım" diye hitap ettiğini, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorduğunu söyledi berber Hasan. Bakkal Cemal, "Vay şerefsiz, gül gibi karısı var. Yaptığına bak hele" diye sitem etti. Berber Hasan, "Sonradan görme ne olacak" diyerek, adeta yangına körükle gidiyordu. Genç kadın, kendini zor tutuyor, merakı daha da artıyordu. "Demek ki geç gelmesinin nedeni bu" diye düşündü. Genç kadın, konuşulanları duymuyordu artık. Kafasında kocasının ihanetini canlandırıyordu... "Ben bunu hak etmedim, ben bunu hak etmedim" diye kendi kendine söylenmeye başladı. "Yazıklar olsun. Onun bunun yanında çalışırken, babam sayesinde para sahibi oldu. Bana yaptığına bak" diyordu genç kadın... Gözyaşlarına hakim olamadı ve balkondan koşarak banyoya geçti. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yüzünü yıkarken, "Ne eksikliğim var?" diye mırıldandı. O sırada Osman kapıdaydı. Zili çaldı ancak kapı açılmadı. Meraklanmıştı, karısına bir şey mi olmuştu acaba? Bu kez hem zile basıyor hem de kapıya vuruyordu Osman. Zeynep'e, bir şey mi olmuştu? Çıldıracak gibiydi. Saniyeler içinde aklına olmadık kötü olayları getirdi... Ve Zeynep, kapıyı açtı açmasına ama kocasının yüzüne hiç bakmadı... Osman, yanlış bir şeyler olduğunu anlamıştı. Karısını hiç böyle görmemişti. "Ne oldu karıcığım. Seni üzen bir olay mı oldu?" diye sordu. Zeynep hiç oralı olmadı. Osman'ın canı sıkılmıştı. Karısını seviyordu. Sarıldı Zeynep'e ve saçlarını okşayarak sorusunu tekrarladı. Zeynep, dayanamayıp duyduklarını anlattı. Osman bir anda değişti ve kahkaha atmaya başladı. Zeynep daha da bozuldu; "Bir de gülüyorsun öyle mi? Yazıklar olsun"... Osman, berberde böyle bir konuşmanın geçtiğini doğruladı. "Ortada bir yanlış anlaşılma var. Aşkım diye hitap ettiğim, benim ilk evliliğimden olan kızımdı" dedi ve cep telefonunu uzattı. Zeynep inanmamıştı. Bir hışımla telefonu aldı ve "Aşkım" diye kayıtlı numaraya baktı. Numara, Osman'ın ilk evliliğinden olan kızına aitti. Kocasını dinlemeden onu suçlamanın verdiği mahcubiyetle yüzü kıpkırmızı olmuştu. Boynunu büktü ve kocasına sevgiyle sarıldı: "Affet beni aşkım" * * * Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...