Yıllarca Avrupa ve dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkelerinden olduğumuzun altı, önemle çizilmiştir. Böylesi dinamik bir yapıya sahip ülkelerin, bu büyük potansiyel sayesinde çok güçlü bir geleceğe sahip olması gerektiği, her zaman anlatılmıştır. Bütün bunlar anlatılırken; ben de yaş itibariyle o genç ve yüksek potansiyeli oluşturan grubun içindeydim. Bu önemli istatistiği duyarak büyüdüm. Tıpkı çocukken anlatılan kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden olduğumuz söylemiyle büyüdüğümüz gibi... Tarihimiz, coğrafyamız, lojistik imkanlarımız, boğazımız, Asya, Avrupa, deniz, hava, kara, demir yolu gücümüzle bizim nasıl önemli bir ülke olduğumuz anlatıldı. Biz buna bütün yüreğimizle inandık. Vatanımızın bir cennet köşesi olduğunu, uzak ve yakın tarihimiz, kültürümüzle gerçekten çok özel ve önemli bir ülkenin çok özel vatandaşları olduğumuzu bütün yüreğimizle hissettik... Bu duygu ve düşüncelerle büyüdük ve inandık. Çocuklarımıza bunu söyledik. Ama onlar bizim gibi değil. Şimdi siz ilkokul seviyesinde bir çocuğa bile bir şey söyleseniz, sizden somut veriler istiyor. Onlar bizim gibi istatistik süzgecinden geçen söylemlere değil, var oldukları dünyanın şartlarına göre bakıyor ve sorguluyor. Önceden diploma da çok önemliydi. “Aman diploman olsun” söylemi altın değerindeydi. Ama şimdi diploma dediğinde sana “yani” diyen bir nesil var. Diplomayı değil, ihtiyaca yönelik yeterliliği ön plana çıkaran bir anlayış var. Önceden meslek, altın bilezikti. Ancak şimdinin meslekleri ve tabiri caiz ise altın bilezikleri artık çok başka bir boyuttadır. Bunu görmek ve çocuklarımızı yetenek, eğilim ve becerilerine göre diploma sahibi yapmak ise herkesin malumu olan ama bir türlü hayata geçiremediğimiz önemli bir engel olarak karşımıza dikilmektedir. Onlar ile ne aynı altından ne aynı bilezikten ne de aynı mesleklerden bahsetmiyoruz. Gençler, bakış açısı ve ilgi alanlarını yaşadıkları ülkeye göre değil, kendi güncel dünyalarına göre belirliyor. Gençler meslek “edindirilmek” istemiyorlar. İlgi alanlarına, yeteneklerine ve güncel iş başlıklarının eğitim hayatının içerisine alınmasını istiyor. Mesleki eğitim dendiğinde ki bunun adı torna, tesviye, kaporta, marangozluk vs dahi olsa yeniden düzenleyerek, kendini yenileyen bir içerik ortaya koymanın zamanı geldi de geçiyor bile. Meslek okullarını puanı az olan çocuklar ve gençlerin, mecburi öğrenim yeri olarak gören ve gösteren anlayış, artık kendi iflasını yaşamaktadır. Bu yazı, “meslek çok önemli, birçok meslek grubunda ara eleman sıkıntısı var, mesleki eğitimi güçlendirmeliyiz” klişesi değildir. Mesleki eğitim dediğinde sistemi yönetenlerle, sistemin ana aktörü olan öğrencilerin aklına gelen, hayal edilen artık kesinlikle aynı şeyler değildir. Şehrimizdeki mesleki eğitim veren birçok köklü okul olduğu gibi, yeni sayılabilecek bir süre zarfında hizmet vermeye başlayan mesleki okullarımızda mevcut. Bu okullara, öğretmenlere, öğrencilere gereken desteği veriyor muyuz? Onların mevcut durumlarını güncellemek için neler yapıyoruz? Öğretmenler ne durumda? Öğrenciler ne durumda? Bu giriş yazısıyla birlikte bu konuyu bundan sonrası için mercek altına alacağız...