İşin uzmanları, hem Samsun Gazetesi’nde hem de şehrimizde çeşitli mecralarda Samsun ile ilgili durum değerlendirmesini yapıyorlar. Ne spor ne futbol uzmanıyım. Ancak iyi bir futbol izleyici ve Samsunspor taraftarıyım. Başarısı ve başarısızlığı, bir şehrin ve halkının üzerinde bu kadar etkili olduğu bir başka başlık ise çok fazla hatırlamıyorum.

Samsunspor uzun yıllar çok büyük sıkıntılar çekti. Kayyumun ciddi ciddi tek çözüm gibi gözüktüğü günlerden, Süper Lig'de bile büyük başarılar elde etme potansiyeli olan bir havaya büründük. Bu elbette ki büyük bir beklenti ve işler iyi gitmediğinde ise çok büyük bir baskı unsuru olarak karşımıza çıkıyor. 

O kötü günlerde taraftarlara nasıl başkan olsun diye sorsaydık, sanırım Yüksel Yıldırım gibi bir başkanı hayal etmek bile zor olurdu sanırım. Çok önemli bir iş insanı, çok önemli bir futbolsever, kendine has tavrı olan, renkli kişiliği ve duruşuyla bence bambaşka bir noktada duruyor. 

Buraya kadar her şey tamam. Elbette bu kısma kadar olan söylediklerimize itiraz eden, kabul etmeyen ve kendi başkan profili bambaşka olanlar da olacaktır. Buna da saygım sonsuz. Kaldığımız yerden devam edelim. Zor günler aşıldı. Hem parası hem de kendine has üslubu ile varlığını ortaya koyan biri var. 

Takımın para sorunu yok. Başkan sorunu yok. Transfer sorunu yok. Profesyonel kadro oluşturmakta sıkıntı yok. İyi ama takımın geldiği nokta ile bunların arasında neden bir denge yok. 

Ben işin hoca, topçu, transfer kısımlarında neler doğru neler yanlış yapıldı kısmına girmiyorum. Bunu işin uzmanları kendilerine göre zaten ortaya koyuyor. İzninizle ben işin İLETİŞİM başlığı üzerinde bir şeyler söylemek istiyorum. 

Nedir ki iletişim konu futfol olunca bu kadar önemli olsun diyebilirsiniz. O kadar önemli ki, futbol demek aslında başlı başına iletişimdir. Futbol heyecandır. Taraftardır. Gençlerdir. Aşktır. Sevdadır. Kimisi için yaşam tarzı, kimisi için her şeydir. Ailedir. Kızgınlık, şaşkınlık, sevinç ve hüzündür...  

İşte tam da bu yüzden futbol hiçbir zaman asla sadece futbol olmamıştır. Ancak şu bir gerçek ki Yüksel Yıldırım ile şehir arasında bir bağ tam anlamıyla kurulamamıştır. Sanırım heyecandan olsa gerek, kişiler Yüksel Yıldırım’ın piarını yapacağız derken, asıl kurulması gereken bağ es geçilmiştir. 

Yüksel Yıldırım’ın isminin o kadar hor kullanıldığı bir ortamda, yıpranmalar, kopmalar ve yanlış anlaşılmalar, derinden ama etkili fay hatları ile sıkıntı oluşturmaya başladı. Yapılması gereken ise başkanın oluşturmak istediği Samsunspor hayalinin en doğru şekli ile şehre aktarılmasıydı. 

Kimi gizli kimi açıktan gözüken bu fay hatlarının da bu şekilde önlemi alınmış olurdu. Geçtiğimiz yıllarda “Bu Aşkın Kahramanı Sensin” diye bir kampanyayı yönetmiştim. İyi bir ekip çalışmasıydı. Ancak kampanyanın son gününe kadar hiç kimse bu kampanyayı kimin yaptığını bilmiyordu. Kampanyayı o zaman çatısı altında görev aldığım, kurum ve başkanının isteklerine göre değil, Samsunspor’u sevenlerin duygularını esas alarak oluşturmuştuk. Birinin, bir kurumun, Samsunspor’un değil, Samsunspor’u sevenlerin sesi olan bir kampanya, bir farkındalık meydana getirmiştik. 

Ve biz bu kampanyayı yaptığımızda Samsunspor, yanlış hatırlamıyorsam sondan beşinciydi. Yani işler iyi giderken yapmadık. İşlerin her anlamda en kötü gittiği dönemde hayata geçmiş bir projeydi. 

Dönemin başkanı Erkut Tutu’nun “kendimi ilk defa başkan gibi hissettim” cümlesi ise çok kıymetliydi. Bunun nedeni ise şahsı ile ilgili değil, şehrin değişen enerjisi ve ona yansıyış şekliydi... 

İletişim, işte bu yüzden çok önemli. Samsunspor’un özne olduğu bir yerde yüklemi başka yere koyarsanız, birbirini tamamlayacak iki ana unsuru birbirinden koparmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz...