İçim acıyor elbette... Can da kaybettik, mal da... Ancak, böyle gidersek; benzer felaketleri daha çok yaşamak, kaçınılmaz olur... Kahin değilim ama görünen köy için de kılavuza gerek yoktur... 2009 yılında, İstanbul ve Tekirdağ'da meydana gelen ve 31 kişinin hayatını kaybettiği sel sonrası, bu felaketten bir ders çıkarılması gerektiğini, bunun da dere yataklarında yapılaşmaya gitmemek olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dere yatağında yapılanmaları yaygınlaştırırsak, derenin intikamı ağır olur. Dere, yatağında akar" demişti... Sonra ne oldu?.. Onlarca sel yaşadık, hayatlar kaybettik, binalar yıkıldı... Tıpkı, Kastamonu'nun Bozkurt İlçesi'nde bu yanlışlığı tüm çıplaklığıyla ortaya koyan iki bina gibi... Ah şu belediyeler!.. Bu ülkede, istediği her şey iki dudağının arasında olan güçlü lider Erdoğan'ı bile dinlemiyorlarsa... İşin özü, para tabii ki... Oflu Hoca'ın dediği gibi... Bu felaketleri iklim değişikliğine bağlamak isteyenler, amiyane tabirle "topu taca atma" çabası içinde... Altyapıya yatırım yerine, günü kurtarmak için göz boyayan uygulamalar ve imar değişiklikleriyle rant elde eden; bu nedenle dere yataklarına koca koca binaların yapılmasına izin verenlerin suçu yok mu?.. Deprem de bir doğa olayı değil mi?.. Niye Japonya'da bu felaketler daha az hasarla atlatılıyor da bizde onlarca can ve mal kaybı oluyor?.. Bir değil, iki değil!.. Ve her sel sonrası aynı görüntüler ortaya çıkıyor ve benzer söylemler bir "dejavu" gibi dinleniyorsa; bunun nedeni, olaylardan "ders" çıkarmamaktır!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2009'da söylediği "Derenin intikamı ağır olur" sözü; son aylarda yaşanan orman yangınları ve üst üste gelen sel felaketleriyle "Doğanın intikamı"na dönüşmüştür!.. Yani, eskilerin "Deniz, verdiğini geri alır" sözü boşuna değildir!.. Bilmem anlatabildim mi?..