Zaman hızla akıyor… Değişen dünya, yalnızca teknolojiyi değil; kültürümüzü, alışkanlıklarımızı, hatta mesleklerimizi bile dönüştürüyor. Bir zamanlar hayatın tam merkezinde olan, sokağın ritmini belirleyen, mahallenin hafızasına kazınan bazı meslekler bugün neredeyse unutulmuş durumda. Bu kaybolan mesleklerle birlikte, aslında toplumsal değerlerin de bir bölümünü sessizce yitiriyoruz.

Eskiden bir mahalleye yeni taşınan biri, ilk olarak bakkalı, berberi, semerciyi, kalaycıyı tanırdı. Mahallenin ruhu bu insanlarla şekillenir; güven de, sohbet de, dayanışma da onların dükkânlarından yayılırdı. Bugünse o samimi ilişkilerin yerini büyük market zincirleri, soğuk ekranlar ve tek tuşla gelen teslimatlar aldı. Hayat kolaylaştı belki, ama sıcaklığı azaldı.

Kalaycı mesela… Her evde bakır kap vardı ve kalaycı geldi mi evde bir telaş başlardı. Tencereler parıl parıl olur, yemeklerin tadı bile değişirdi. Şimdi bakır kaplar bir vitrinin arka rafında nostalji eşyasına dönüştü. Aynı şekilde semerciler de… Bir zamanlar köy yaşamının olmazsa olmazıydılar. Atın, eşeğin yükünü hafifleten semer, aslında insanın da yükünü hafifletirdi. Bugün bu meslekleri icra edenlerin sayısı bir elin parmaklarını bile geçmiyor.

Ama mesele yalnızca mesleklerin kaybolması mı?
Aslında daha derin bir kayıptan söz ediyoruz: Değerlerin, ustalığın ve emeğin kıymetinin azalmasından…

Her meslek, ustalık geleneğini, sabrı ve alın terini içinde barındırır. Bir çocuğun bir ustanın yanında yıllarca çıraklık yapması, yalnızca iş öğrenmesi değil; saygıyı, disiplini, sabretmeyi ve el emeğinin kıymetini öğrenmesiydi. Bugün pek çok genç, bir tuşa basarak sonuç almayı tercih ederken, sabır gerektiren zanaatlara uzak duruyor. Böyle olunca da ustalık zinciri kırılıyor, kültürel hafıza kopuyor.

Bir de "insani değerler" tarafı var. Mahallenin bakkalı, sadece alışveriş yapılan biri değildi; kimi zaman aile büyüğü, kimi zaman dert ortağıydı. Terziye gidildiğinde ölçüyü yalnızca beden için almazdı; insanı da ölçer, halini hatırını sorardı. Ayakkabı tamircisi, yeni bir ayakkabı almadan önceiydi; şimdi tüketmenin kolaylığı, tamir ettirmenin kültürünü bile unutturdu.

Kaybolan mesleklerle beraber aslında toplumun dayanışma kültürü, yüz yüze iletişimi ve emekle kurduğu bağ da zayıflıyor. Bu yüzden mesele yalnızca nostalji değil; toplumsal bir hafızanın sessizce silinmesi.

Peki ne yapabiliriz?
En azından kalan ustalara sahip çıkabiliriz. Yerel üretimi ve zanaatı destekleyebilir, bir şey kırıldığında yenisini almak yerine tamir ettirmeyi tercih edebiliriz. Gençlere “emekle bir şey üretmenin” güzelliğini anlatabiliriz. Çünkü geçmişiyle bağ kuramayan toplumların geleceği de sağlam olmaz.

Kaybolan meslekler, kaybolan değerler…
Belki de asıl soru şu:
Geriye kalan değerleri korumak için elimizden geleni yapıyor muyuz?