İslâm’da öncelikli olan iki kavramdan biri Tevhid, diğeri ise Vahdet’tir. Tevhid, inanç bazında birliği, vahdet ise sosyal planda birliği ifade eder. Bu nedenle Tevhid ve Vahdet, insanlığı birleştirici, toplumsal dayanışmayı sağlayıcı en önemli iki kavramdır.
Tevhid, hayatın merkezine Allah’ı koymak demektir ve İslâm’ın da esasını oluşturur. Bu şu demektir: Sosyal, ekonomik, sanatsal, estetik, mimarî, ticari vs. hayatın tüm alanlarını Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda dizayn etmek... Bir diğer kavram olan vahdet ise sosyal planda Müslümanların birlikteliğini ifade eder. Yani vahdet; farklı görüş, düşünce ve bakış açılarına sahip olsalar da; farklı etnik kimlik, mezhep, meşrep, cemaat vb. aidiyetleri bulunsa da Müslümanların ortak noktalarda uzlaşmalarını, asgari müştereklerde birleşmelerini, hayatî konularda aynı tavır ve stratejiyi sahiplenmelerini gerektirir.
İslâm tarihi boyunca Müslümanlar ne zaman tevhid ve vahdeti sahiplenmişlerse başarılı olmuş, ilerlemiş, kalkınmış, olağanüstü medeniyetler inşa etmiş ve dünya milletlerine önderlik etmişlerdir. Nitekim bunun örneklerini İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren görmüşüzdür. Örneğin; ilk müslümanlar, kısa sayılabilecek bir zaman zarfında doğuda Maveraunnehir’den batıda Endülüs’e (İspanya) kadar ilerlemiş ve geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurmuşlardır. Sonrasında kurdukları Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı devletleriyle muhteşem medeniyetler inşa etmişler, yeryüzünü imar ve ıslah etmişlerdir.
Bu büyük medeniyetin dayandığı temel referanslardan biri olarak şu ayet-i kerime karşımıza çıkar: “Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allâh’ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nîmeti sâyesinde kardeşler olmuştunuz…” (Âl-i İmrân 103)
Aynı hakikat, Allah Resulünün dilinde şöyle karşılık bulmuştur: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslüman, kardeşine zulmetmez ve onu haksızlık edenin eline bırakmaz. Her kim, Müslüman kardeşinin yardımında bulunur ve onun ihtiyacını giderirse, Allah da ona yardım eder. Her kim, Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah buna karşılık onun kıyametteki sıkıntılarından birini giderir. Her kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.” (Müslim, Birr 58)
Bugün, bireyselleşmeye başladığımız, herkesin kendi başına bir yaşam alanı tercih ettiği ama diğer taraftan da birçok sıkıntıyla karşı karşıya kaldığımız, pek çok doğal afetler yaşadığımız bir dünyada bizim her zamankinden daha fazla bu birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. İşte bu birlik ve beraberliğin zirvesini yaşayacağımız, iftar, sahur, teravih buluşmalarıyla bu birlikteliği taçlandıracağımız kutlu bir iklimin, Ramazan ayınının içerisindeyiz. Mevla bu rahmet ayını en güzel şekilde ihya edebilmeyi bizlere lütfeylesin…
Özlem KALYONCU ŞİRİN İl Müftü Yardımcısı