Her ne denli Arapların istilasına uğrasa, betonlaşma yoğunluk kazansa bile serin havası ve göz alıcı yeşil doğası ile Karadeniz ülkenin soluklanılacak bölgesi.
Dünyayı alev gibi yakan, kuraklığa yol açan küresel iklimden Türkiye de payını aldı. Aksi durum düşünülemezdi zaten. Zira, acımasız doğa kıyımları, kömüre dayalı enerji üretiminin artması, denizlerin kirletilmesi, akarsuların HES’lerle kurutulması ve en önemlisi her yeri saran ucube beton kentler Türkiye’nin havasını değiştirdi.
Tüm bu olumsuzluklar birleşince doğal olarak El Nino’nun, küresel iklimin etkisini yaşamaya başladı üç tarafı denizlerle çevrili doğa harikası Türkiye. 
Antalya, Bodrum, Çeşme, Marmaris gibi gözde tatil kentleri artık yaşanmaz halde. Yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası bu bölgelerde yaşayanlar işkence çekiyor susuzluktan, kuraklıktan ve yetersiz alt yapılardan. Üstelik aşırı pahalı fiyatları ile varsılların gidebildiği tatil kentlerine dönüştü buralar.  
Dağları taşları beyaz badanalı evlerle dolup taşan Bodrum, tatilcilerin gereksinimlerini karşılayamaz boyuta ulaştı. Öyle ki Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Artık Bodrum’a gelmeyin” diyerek isyan etti.
Yakın gelecekte Çeşme’nin, Alaçatı’nın, Antalya’nın Datça’nın, Marmaris’in, Ayvalık’ın, Fethiye’nin de farkı kalmayacak Bodrum’dan. Nereye baksan çok katlı lüks oteller, halkın olması gereken rant uğruna işgal edilmiş kıyılar, müşteriyi kazıklanmaya çalışan ticari anlayış. 
Anlayacağınız Ege ve Akdeniz’in cennet kıyıları, koyları dar ve sabit gelirlinin gönlünce tatil yapacağı konumdan uzaklaştığı gibi, yitirilen yeşil ve çirkin binalardan ötürü cazibesini yitirmeye başladı. Yerel yöneticiler de bunun ayırdında ki isyan bayrağını çekmeye başladılar. Aslında buraların bu hale gelmesinde imar izniyle en büyük suç onların.
Ege ve Akdeniz’de kuraklık egemen olmaya başlayınca, doğası bakirliğini tükenince ve hayat pahalılaşınca gözler doğal olarak Karadeniz’e çevrildi. 
Yeşili tahribata uğrasa, göğü delen çok katlı binalar bazı kentlerde çoğalsa, Uzungöl, Ayder ve dünya markası diğer yaylalarında imar başlasa, Trabzon başta olmak üzere temizlikten yoksun para şımarığı Araplar bölgenin doğusuna yatırım yapmaya başlasa bile Karadeniz serin havası, tükenmeyen  yeşili, yağışlı havası ve  coşkulu akan dereleriyle soluklanılacak bölge konumunda.
Ağustos’ta Türkiye’nin kavrulması üzerine açıklama yapan bilim insanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Karadeniz’in yazın yaşanacak tek bölge olacağını ve cazibesinin giderek artacağını söyledi.
Karadenizli olan Mikdat Kadıoğlu görüşlerinde haklı. Her yer aşırı sıcaktan yanarken Temmuz ve ağustosta yağışlar bölgeyi serinletti, yaylalar püfür püfür esti.
Lakin yıldızı giderek parlayan Karadeniz’de de betonlaşma çoğalıyor. Özellikle Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize il merkezleri ile Ünye, Fatsa ve Görele’de 10 -15 kat arasında binaların yapımına onay veriliyor. Sahil yolunda seyahat ederken çirkinliğe tanık oluyorsunuz. Yerel yönetimlerin bu yapılara neden imar izni verdiğini anlamak mümkün değil.
Uzungöl ve Ayder’de de kaçak yapılaşma oldukça artmış. Yıkılanların yerine yenileri yapılıyor. Fatsa ve Perşembe Yaylası’nda siyanürlü altın arama çalışmaları yeşil araziyi  kahverengiye dönüştürmüş durumda. Görele-Çavuşlu ve Çaybaşı’na kondurulan adı modern olan vahşi çöp depolama alanlarından sızan kirli su isale hattına karışarak halkın sağlığını tehdit ediyor. Rize’de liman inşaatında kullanılmak üzere İkizdere’de açılan taş ocağı uğruna binlerce ağaç yerle bir edildi. Derelere kurulan HES’ler kurumaya yol açıyor.
Bunlar bilinen ve kamuoyuna yansıyanlar. Bilmediğimiz neler var kim bilir. Özellikle çok katlı bina yapımına son verilmeli. Göğü delen ucubeler hava sirkalisyonunu engelliyor, aşırı sıcaklar oluşuyor
Yeşili, berrak yayla suyu, temiz denizi, bakirliğini barındıran doğası ile Karadeniz’i gözümüz gibi korumak zorundayız. Yoksa kısa sürede Ege ve Akdeniz’e döner. Başka Karadeniz yok.