Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı
Mustafa Demir,
neredeyse 4.5 yıl aradan sonra
bugün basın mensuplarıyla
kahvaltıda buluşuyor...
Keşke daha önce böyle bir organizasyon
yapılsaydı da
Mustafa Demir;
yaşanan
sıkıntıları,
gazete sayfaları
veya TV ekranları yerine
yüz yüze
sohbetlerde
öğrenebilseydi...
Daha önce de yazdım...
İki Mustafa Demir var aslında...
Seçimden önceki
Mustafa Demir,
"Demokrat, şeffaf ve
paylaşımcı"
idi...
Önemli kararları
halka sorup,
öyle vereceğini
söylüyordu...
Gençlere, kadınlara
önem veriyordu...
Samsunspor'u da seviyor,
formasıyla halı saha maçlarına çıkıyordu...
Seçimden sonraki 
Mustafa Demir, 
"Eleştiriye tahammülü
olmayan, hak ve hukuk kavramlarına
aldırış etmeyen,
vaatleriyle
uygulamaları ters
düşen"
biri olup çıkmıştı...
Birinci
Mustafa Demir,
vatandaşların
derdini 
duyurmakla
mükellef
medyayla
bu denli
ters düşmezdi...
Süreç içinde
birdenbire iki
farklı Mustafa Demir
nasıl ortaya çıkmıştı?..
Ya kendini saklamış ya da
bizler görememiştik...
Mustafa Demir,
göreve başladıktan 
bir yıl sonra,
medyanın
bu tavrını
kendisinden
"para istenmesiyle"
ilişkilendirmişti...
Ne var ki,
kimlerin
para istediğini
ya da kimlere para teklif ettiğini
nedense açık açık
söylemedi...
Laflar, kuytu köşelerde,
dedikodu malzemesi olarak
kaldı...
Seçimden sonraki Mustafa
Demir,
sadece
medyayla
değil;
belediye
uygulamalarına
karşı 
kararlar alan yargıyla,
istimlak bedelleriyle
hak arayan
vatandaşlarla,
sözleşmeyle
kazandığı
hakları ödenmeyen
işçileriyle,
yanlışlıklarını
ortaya koyan
partisindeki
meclis üyesiyle,
pandemi sürecinde
kolaylık sağlamadığı,
Gülsan Sanayi Sitesi'nde
restleştiği ve
sıkıntılarını
bir türlü çözmek istemediği
esnafla, "akıllı trafik" deyip
adeta aklını aldığı sürücülerle,
tarım arazilerine
el konulmak istenen
üreticilerle,
meralarına
GES yapılan
hayvan yetiştiricileriyle,
emeklerini sergileyip
ev ekonomilerine
katkı sağlayan kadınlarla,
evlerinin
ucuz paraya
istimlak
edilmesine
sosyal medyadan tepki gösteren
gençle,
renkler ve uygulamaları yüzünden
inatlaştığı Samsunspor taraftarıyla,
Türkiye'nin yüz akı
Samsun Tenis Kulübü'ne
mobbing uygulaması sonucu
genç sporcularla,
emekliliğe zorladığı personelle,
Atakum'da Yalı Kafe ve
Kurupelit Marina'da
belediye imar planlarına
karşı çıkanlarla da
kavga etti...
"Bin dostu az, bir düşmanı
çok"
gören
bir anlayışla,
şehri daha
ileri taşımak yerine
"bildiğini okuma"
efelenmeleriyle,
Samsun halkının değil;
durumdan
vazife çıkararak,
nemalanmak isteyenlerin
ekmeğine yağ 
sürdüğünü göremedi 
Mustafa Demir...
Kaç kez, aldatıldığını
söyledik!..
Kaç kere, çevresindeki
birtakım insanların kendisine
doğruyu söylemediği
yönünde uyarıda bulunduk!..
Israrım;
Samsun'un
daha iyi noktaya gelmesi içindi...
İktidar imkanları ve
mevcut potansiyeli ile Samsun'u
"dünya şehri" yapmak mümkündü...
Kendisi seçim öncesinde,
80 bin kişinin
iş imkanına
kavuşacağını, sanayi, tarım ve hayvancılıkta
yapılacak atılımlarla
Samsun'un
zenginleşeceğini
vaat ediyordu...
Oy verdim, oy da istedim...
Çünkü Samsun, bizler için
partiler üstüydü...
Muhalefetten biri seçilseydi,
belediye bürokratı,
aracına koyacak benzin bulup
Ankara'ya gidemezdi...
Kredi alınamazdı...
Büyük yatırımlar yapılamazdı...
Bütün bu pozitif düşüncelerime
rağmen
Demir ne yaptı?.. 
Pandemi sürecinde
tramvaylarda "balık istifi yolculuk"
şikayetlerinin sosyal medyada patladığı dönemde,
konuya ilişkin 
yazdığım yazılarla ilgili
hakkımda dava açtırdı...
Onun bilgisi olmadan
kim bunu yapabilirdi?..
Yazılarda,
hakaret yok, küfür yoktu!..
Hatta, bu durumdan
Demir'in
bilgisinin olmadığını,
yoksa müdahale edeceğini
bile yazmıştım...
Kendisini aldatanlara
inanıp, tramvay
içinde "Çekim açısı"nın kasıtlı olduğu
ve görüntülere montaj yapıldığı
iddiasıyla dava açılmasını sağlamıştı...
Oysa, arşivlediğim
binlerce sosyal medya paylaşımı vardı...
Bu paylaşımı yapanlar arasında
AK Partililer, Büyükşehir Belediyesi personeli ve devlet memurları
dahi bulunuyordu...
Yani, bu insanlar bir durum tespiti
yapıyordu, düşmanlık değil!..
Mahkeme, görüntüleri de inceledi,
yazıyı da...
Sonunda ilk mahkeme "ret" kararı
verdi ama Büyükşehir  Belediyesi
itiraz edip,
bir üst mahkemeye başvurdu...
Bu mahkemeden de ret kararı çıktı...
Davanın sonuçlanmasının üzerinden
epey bir zaman geçti...
Büyükşehir Belediyesi'nin
davayı kaybettiğine
dair
haber yapma gereği bile duymadım...
Çünkü, küçük işlerle
uğraşıp,
nefsini
tatmin edecek
bir fıtrata sahip değildim...
Şimdi bunları
yazmamın nedeni
ise
"24 Temmuz Basın Bayramı" nedeniyle
gazetecilerle
kahvaltıda buluşacak olmasıydı...
Yazının başında,
"Güzel bir gelişme, keşke
daha önce böyle bir organizasyon olsaydı"

demiştim...
Kim gider, kim gitmez bilemem!..
Ama benim bu kahvaltıya katılmamak için
birçok nedenim var!..
Kırıp döktüğü
insanlar, medyaya karşı takındığı tavır,
yanlış uygulamaları
ve tabii ki
şahsıma 
yaptığı haksızlık!..
Balık istifi yolculuklarda
"Onun bilgisi yoktur" diyerek,
eski bir dostu
inançla
korumaya çalışmama
rağmen
köşe yazımla
ilgili olarak
cezalandırılmam için elinden geleni yapan
birinin
"özrü"nü görmeden,
"basın bayramı" 
bahanesiyle
kahvaltısına katılmam;
bu haksızlığı
kabullenmem demekti...
Mustafa Demir,
kanlı-bıçaklı düşmanım değil, elbette!..
Ancak,
yaptığı haksızlıklar karşısında
"helallik" almadan,
"selam" dahi verirsem;
kendimi inkar etmiş
sayılmaz mıyım?..