Yeni yurtlar edinmek amacıyla Anadolu’ya göç eden Türkler, Samsun arazisine en yakın bölgede Danişmentliler aracılığıyla bir Türk devleti kurmuştur. Ardından Anadolu Selçuklu Devleti, Samsun’un kurulacağı bölgeyi kendi topraklarına katmıştır.
1192 yılında Danişmentliler, Amisos Antik Kenti’nin karşısında, bugünkü Samsun kentinin temellerinin atılacağı dört hektarlık alanda bir kale inşa etmiştir. Bu kale, Türklerin Karadeniz kıyısında inşa ettiği ilk ve tek kaledir. Ne yazık ki bu kaleyi yok etmeye yönelik ilk adımı Osmanlı Devleti atmıştır.¹
Samsun Kalesi’nin duvar uzunluğu yaklaşık 1200 metre, kapladığı alan ise en az 2400 metrekaredir. Sahildeki mahmuzlar ve kara kısmındaki payandalar bu hesaba dahil değildir. 1886 tarihli haritaya göre tüm yapılarla birlikte kale, yaklaşık 3000 metrekarelik bir alana yayılmaktaydı. Duvarların yüksekliği 8 metreye kadar ulaşıyor, toplam taş hacmi ise 30 bin metreküpe kadar çıkıyordu.
Günümüzde Büyük Cami karşısında sürdürülen kazılar sırasında ortaya çıkan kalıntılar, bu tarihî yapının izlerini yeniden gündeme taşımıştır. Danişmentli, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca Samsun Kalesi; savunulabilen, yerleşim yeri olarak kullanılan, liman ve ticaret merkezi olan bir yapı olmuştur. Özellikle Selçuklu döneminde Samsun, Karadeniz’in Bağdat’a açılan ticaret kapısıydı.²
Özetle söylemek gerekirse, Türkler Samsun sahiline yalnızca yurt edinmek amacıyla değil, Amisos Kalesi’ni fethederek bu toprakları Türk-İslam medeniyetiyle buluşturmak için gelmişlerdir.
Osmanlı döneminde Samsun Kalesi taş ocağı gibi kullanılarak yıkılmış, Cumhuriyet döneminde ise imar planlarında "yok" sayılmıştır. Bulunduğu yer ise yalnızca maddi bir değer taşıyan ‘parsel’ olarak görülmüştür. Bu durumun en açık örneği, Samsun Arastası'nın (yanlışlıkla “Bedesten” olarak anılıyor) tapu kayıtlarında görülmektedir. 1960 imar planında Bedesten ve kale duvarı sadece parsel olarak değerlendirildiği için, bu alan yeni bina yapımı amacıyla yıkılmış ve bazı parseller özel kişilere satılarak Hazine’ye gelir olarak aktarılmıştır.³
Bu tarihî kaynaklar, Samsun’un geçmişi açısından son derece kıymetlidir. Samsun, tarihi yapıları, doğası ve iklimiyle bir turizm cazibe merkezi olmaya aday bir mirasa sahiptir.
Yerel yöneticilerimizden ricamız; kamuoyu adına bu tarihî eserlere sahip çıkmaları, kimyasını bozmadan ve yok edilmeden korunmasını sağlamalarıdır. Özellikle son olarak Büyük Cami yanında yapılan kazıların bulunduğu alana tekrar bina yapılması, bu topraklara karşı yeni bir vefasızlık anlamına gelecektir.
Aksine, burada eşsiz bir fırsat doğmuştur. Samsun’un simgesi olan Büyük Camimizin geniş bir bahçeye ihtiyacı vardır. Bu alan cami ile bütünleştirilerek, çeşitli sosyal faaliyetlere ev sahipliği yapacak şekilde Samsun halkının hizmetine sunulabilir. Ortaya çıkacak bu manzara; tıpkı İstanbul’daki Sultanahmet Camii çevresi gibi tarihî bir bütünlük sağlayacak ve Samsun’a değer katacaktır. Böylece tarihe bir vefa örneği gösterilmiş olacak ve Samsun halkı da yöneticilerimizi daima hayırla anacaktır. (Alıntılar, 1.2.3. Embiya Sancak şehir plancısı mimar )