Bütün hastanelerde vardır. Her hastadan sonra el yıkadığımız lavabonun üzerinde, el yıkamanın faziletleri anlatan bir afiş veya broşür asılır. İşte, 5 dakika şöyle yapılacak, parmak araları şöyle temizlenecek falan filan.
6-7 yıl tıp okumuş, üzerine 5 yıl uzmanlık yapmış bir hekimin el yıkadığı lavaboya böyle bir yazı asmak olsa olsa mizahtır. Ama, gelişmiş üniversitelerimiz dahil, bütün hastanelerde ve polikliniklerde bu böyle ne yazık ki.
El yıkamak elbette halk sağlığı açısından çok önemli. Bütün hastalıklar eller vasıtasıyla bulaşabilir. Bir başkasına veya şahsın kendisine enfeksiyon bu yolla aktarılabilir. Koruyucu sağlıkta el yıkama alışkanlıkları, her hastadan sonra hekimin el yıkaması olmazsa olmazdır, ancak bunu gözüne sokar gibi her lavaboya asmak herhalde bize bilmediğimiz bir şeyi (!) tekrar hatırlatmak olsa gerek.
Sürekli ilaç kullanan hastalar için ilaç muafiyet raporu çıkarılmakta, bu raporlar, sürekli ilaç kullanan kronik hastaların ilaca erişimini kolaylaştırmak, katkı payı ödememesi için bir kolaylık olsun diye öngörülmüştür. Rapor çıkaran doktor, bazı ilaçların raporlarında klişe olarak “sulfonil ürea ve metformin ile yeterli glisemik kontrol sağlamamıştır” ibaresini yazmak zorunda. Oysa ki bu ilaç elbette sülfonil ürea ve metformin yetmediği durumlarda başvurduğumuz bir ilaç ama bu ezberi yazmaz isek, rapor geçerli değil, eczaneden biri gelip bunu yazmamızı dayatıyor!
Allah aşkına, bu ezberin robot gibi yazılmasını istemek, şart koşmak yapay zekaların dünyayı yönettiği dünyada hak mıdır?
D vitamini eksikliğinde ICD kodu illa ki D55.9 olacak. D55 yazarsanız kabul değil. Oysa ki bazı durumlarda bu kodu yazmak zorunda olduğu için eksik ve hatalı bilgileri girmek zorunda kalabiliyorsunuz. Örneğin, 100 mg Aspirin gerekli bir hastaya, hipertansiyonu olmasa da, hipertansiyon tanısı girmek zorunda kalabiliyorsunuz, sebebi öyle öngörülmüş. Yıllardır da böyle gidiyor, kimse bundan yakınmamış.
Kas ağrısı olan ve magnezyum eksikliği olan bir hastaya miyalji (kas ağrısı) tanısı girmek zorundasınız.
Öz mü, biçim mi? Yıllardır tartışılmış bir konudur. Oysa ki öz ve biçim birbirini belirleyen iki yapışık kavramdır. Öz biçimi belirler, biçim ise özün dışa sunumudur, ya da özün kendini dışa vurumudur. Yansımasıdır. Özün ne olduğu, ne olması gerektiğinden bağımsız ya da özü bir kenara bırakıp, öz ile ilgilenmeyip bir şeyler yapabilme gayreti, çok başarı getirmez.
Hastanelerde, hemşire dünya kadar evrak doldurup, yüzlerce form imzalarken, asıl yapması gereken hasta bakımını ne kadar yapabiliyor, bu konuda bir kulak vermek, incelemek sağlık hizmetlerinde kaliteyi yükseltecektir umuyorum. Yoksa kağıt üzerinde her şeyin düzgün olduğu ama hizmetin aksadığı bir sağlık hizmeti arzu ettiğimiz bir sistem değil.
Biz, ezberlerin, klişelerin ve biçimin öne çıktığı bir sistem değil, özün ve işin esasının kavrandığı ve insan odaklı güvene dayalı bir sistemi daha faydalı buluyoruz.
Dileğimiz, eksikliklerimizin görülmesi ve telafi edilmesidir. Hızla değişen, gelişen bir sistem için özeleştiri her zaman yapıcıdır.