Türkçemizde alçak gönüllü manasında kullandığımız mütevazi kelimesi tevazü kökünden türemiştir. İnsanları en fazla etkileyen ahlak kurallarının başında tevazu gelir. Hatta bu etkileşim o kadar tesirli olur ki, mütevazi insanların dini inançları ve cezbedici cinsiyetlerini önemsetir.

Mütevazi yani alçak gönüllü kime denir? Bu konuda çok güzel tanımlar yapılmıştır. Bu tanımlardan halk arasında neşr-u nema bulan şekli hiç şüphesiz ki, kişinin kendi itibarını ve derecesini başkasına göre daha küçük görmesidir. Yani bir insanın layık olduğu makam ve dereceden kendini daha aşağıda görmesidir.

Mütevazi insan aza razı olur. Gözü yükseklerde değildir. Alçak gönüllü insan sıkıntılara sabretmesini bilen kişidir. Halkın ve ailesinin sorumluluğunu yüklenir. Alçak gönüllü mütevazi insan, Allah’ın yarattığı hiçbir kula üstünlük taslamaz, hiçbir insanı aşağı ve küçük görmez. Alçak gönüllü insan hakka teslim olmuş ve onun hükümlerine itiraz etmez.

Mütevazi, alçak gönüllü insan başta insanlara, Allah’ın yarattığı tüm canlılara merhametli ve şefkatlidir. Kendi benliğini kıran ve enaniyetten uzaktırlar. Bir Müslüman büyüklük taslayamaz, kibirli olamaz, yaratılmışları değersiz ve küçük göremez. Çünkü o “Lailahe İllellah” Allah’tan başka ilah yoktur veya “Allah’ü Ekber” büyük olan Allah‘tır, söylemek suretiyle büyüklük ve yücelik sıfatını Allah’a vermiş olur.

Gerçek manada büyük olan, yüce olan yalnızca Allah’tır. Allah’ın dışındaki büyüklük ve yücelik sıfatları asla geçerli değildir. Alçak gönüllülüğün zıttı ise kibirdir. Kibir ise büyüklük taslamaktır. Büyüklük sıfatı ise yalnızca Allah’a mahsustur.

İnsanlar arasında kibir kadar kin ve nefret uyandıran bir başka ahlak yoktur. Tevazu-alçak gönüllülük kadar da insanlar arasında sevgi ve saygı uyandıran bir haslette yoktur.

Dinimiz İslam’da mütevazi-alçak gönüllülüğün en güzel örneklerini Sevgili Peygamber Efendimiz Muhammed (a.s)’da görüyoruz. Sınıf ve makam ayrıcalığını Yüce Allah’ın O’na “De ki; Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak bana sizin ilahınız tek bir ilahtır, diye vahiy olundu.(Kehf 18/110)

Hz. Aişe validemiz Resülullah’ı şöyle anlatıyor;”O keçisini sağar, elbisesini kendi yamalar, eşlerine işlerinde yardımcı olur, çocukların yanlarına gider onlara selam verirdi. Arkadaşları arasında sıradan bir insan gibi otururdu. Bu sebeple yabancı biri gelse O’nu sormazdan tanıyamazdı. Bir meclise girdiğinde insanların O’nu ayakta karşılamasını istemezdi. Yer sofrasında otururdu. Sofrası gayet sade idi. İnsanların sohbetlerine katılırdı.

Resülullah (a.s) yanına gelen bir kişinin heyecanlanıp titrediğini görünce ona “Sakin ol! Ben kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” diyerek onu sakinleştirmişti.

İnsanlar arasında ayrımcılık yapmazdı. O dönemin sözde seçkin, üstün, ağa paşaları olan şımarık, müşrik Arap kabilelerinin ileri gelenleri Rasülullah’ın yanına gelerek O’na “Ya Muhammed! Biz senin yanına geliriz ama senin yanında Bilal’i Habeşi gibi simsiyah zencileri, Suheyb ibni Rumi gibi Bizans’tan gelmiş sığınmacıları, Ammar bin Yasir gibi fakir ve miskinleri görüyoruz. Bize bunlarla bir arada bulunmak yakışmaz! Eğer onları yanından uzaklaştırırsan veya bir gün onlara ve bir gün bize ayrı ayrı gün tahsis edersen biz de o zaman senin yanına gelir ve seninle özel olarak görüşürüz! Yoksa bizler bu kalelerde, fakirlerle bir arada bulunamayız, onları yanından uzaklaştır,” söylediklerin de bu durum Yüce Allah’ın Sabır sıfatına dokunmuş olacak ki bu konuyla ilgili olarak, şu ayet-i kerimeyi nazil buyurmuştur; “ Rablerinin rızasını umarak sabah-akşam O’na yalvaranların, dua edenlerin hiç birini yanından kovma! Sen onların hesaplarından hiç bir şekilde sorumlu değilsin, onlar da senin hesaplarından hiçbir şekilde sorumlu değildir. Sen onları kovma hakkına sahip değilsin! Eğer onları yanından kovar-uzaklaştırırsan o zaman zalimlerden olursun” ( Enam 6/52) Yüce Allah ayrımcılığa sınıf farklılığına asla müsaade etmez.

Alçak gönüllülüğünün yani mütevaziliğin zıddı kibirliliktir. Kibir ise insanlara büyüklük taslamak, insanları küçük görmektir. Bu durumu ne Allah ne de O’nun Rasülü Hz. Muhammed Mustafa (a.s) kabul etmez. Resülullah (a.s) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor; “ Allah kulunun arkadaşları arasında ayrıcalıklı görünmesini çirkin kılmıştır.” (Tarihü’l Hamis)


Mütevazi olmak temennisiyle...

                                                                                           İbrahim KADIOĞLU

                                                                                   Samsun İl Müftü Yardımcısı