Bugünün çocukları, ellerinde telefonlar, önlerinde tabletler, gözlerinde ekranların renkli ışıklarıyla büyüyor. Daha konuşmaya başlamadan YouTube videolarına gülen, çizgi filmleri dokunarak değiştiren bir kuşaktan bahsediyoruz. Peki bu tablo, onların yaratıcılığını besliyor mu, yoksa köreltiyor mu?

Eskiden çocuklar sokakta oynardı. Bir tahta parçası kılıç olur, iki taş kaleye dönüşürdü. Oyunların kuralını kendileri koyar, bozulan topu birlikte tamir ederlerdi. Bugün ise oyunlar önceden tasarlanmış, karakterler programlanmış, hikâyeler baştan sona belirlenmiş durumda. Çocuğun tek görevi, ekranda neyin sunulduğunu takip etmek. Bu pasiflik, zamanla düşünme ve üretme isteğini azaltıyor. Çünkü artık hayal kurmasına gerek kalmıyor; her şey onun yerine çoktan “tasarlanmış” durumda.

Ancak her şey bu kadar karamsar değil. Doğru yönlendirildiğinde teknoloji, çocukların yaratıcılığını da destekleyebilir. Bir çocuk çizim uygulamasında kendi karakterini yaratabilir, bir kodlama oyunuyla kendi hikâyesini programlayabilir, hatta üç boyutlu yazıcıyla hayalindeki objeyi gerçeğe dönüştürebilir. Yani mesele, teknolojinin varlığı değil; onun nasıl kullanıldığıdır.

Ebeveynler ve eğitimciler için en önemli nokta, çocuklara sadece ekran sunmak yerine, o ekranın arkasındaki süreci öğretmektir. Bir animasyon izliyorsa, o animasyonun nasıl yapıldığını anlatmak gerekir. Bir oyun oynuyorsa, “Bu oyunu sen nasıl yapardın?” diye sormak gerekir. Çünkü teknolojiye sadece tüketici olarak yaklaşan çocuk, zamanla üretme kabiliyetini kaybediyor. Ama üretimin parçası haline gelen çocuk, teknolojiyi bir araç olarak kullanmayı öğreniyor.

Yaratıcılık aslında içgüdüsel bir şeydir; insanın dünyayı kendi gözleriyle yeniden kurma isteğidir. Teknoloji bu isteği öldürmez ama yanlış kullanılırsa uyuşturabilir. Tıpkı bir kalem gibi... Kalemle roman da yazılabilir, sadece alışveriş listesi de. Kalemi suçlamayız, değil mi? Aynı şey teknoloji için de geçerli.

Sonuç olarak, teknolojinin çocukların yaratıcılığını öldürüp öldürmediği sorusu, aslında bizim teknolojiyle kurduğumuz ilişkiyi sorgulatıyor. Ekranları yasaklamak yerine, onları anlamlı hale getirmek gerekiyor. Çocuğa “bırak telefonu” demek yerine, “hadi beraber bir şey üretelim” demek daha değerli. Çünkü teknoloji, doğru rehberlikle birleştiğinde, hayal gücünün en güçlü sahnesine dönüşebilir.

Yani mesele teknolojide değil, bizde. Çocuğun eline sadece ekranı değil, yönünü de biz veriyoruz.