Günümüzde bilgiye ulaşmak tarihte hiç olmadığı kadar kolay. Bir haber saniyeler içinde dünyanın öbür ucuna ulaşabiliyor; sosyal medya, anlık mesajlaşma uygulamaları ve haber siteleri aracılığıyla insanlar gündemi sürekli takip ediyor. Ancak ne kadar çok bilgiye ulaşırsak ulaşalım, bu bilgileri ne kadar doğru işlediğimiz, üzerine düşünüp düşünmediğimiz bambaşka bir mesele. Zira, içinde yaşadığımız çağ, düşünmeden tepki verme çağını andırıyor. Bu noktada karşımıza iki temel davranış biçimi çıkıyor: olaylara balıklama dalmak mı, yoksa anlamaya çalışmak mı? Ve ne yazık ki günümüzde en çok rastlanan tutum, balıklama dalmak oluyor.

Olaylara balıklama dalmak, yani yüzeysel bilgiyle, araştırmadan, sorgulamadan, sadece duygularla ya da ilk izlenimle tepki vermek, bireylerin çoğunlukla başvurduğu bir yol haline geldi. Bunun en büyük sebeplerinden biri, hız çağında yaşıyor olmamız. Sosyal medya platformlarında saniyeler içinde yorum yapılabiliyor, bir paylaşım binlerce kişi tarafından görülmeden önce bile yeterince düşünülmüyor. İnsanlar bir başlığı okuyor, bir görseli görüyor ya da bir videonun birkaç saniyesine şahit oluyor ve hemen bir kanaate varıyor. Bu hızlı tepki verme refleksi, hem bireysel hem toplumsal anlamda ciddi sorunlara yol açabiliyor.

Olayları anlamak ise çok daha meşakkatli, zaman ve emek isteyen bir süreçtir. Anlamak; olayın bağlamını kavramayı, nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirmeyi, farklı bakış açılarına kulak vermeyi, çoğu zaman kendi düşüncelerimizi de sorgulamayı gerektirir. Anlamaya çalışan insan sabırlıdır, acele etmez. Sadece yüzeyde görünenle yetinmez, derinlere inmeyi hedefler. Olaylara anlam temelli yaklaşmak, toplumsal bilinçlenmenin ve sağlıklı bir kamuoyunun oluşmasının en önemli yapıtaşlarından biridir.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, anlamaya çalışmak yerine hızlı tepki vermek, çoğu zaman daha cazip görünüyor. Çünkü düşünmek, sorgulamak ve analiz etmek; zihinsel bir çaba gerektirir. İnsanlar çoğu zaman kolay olanı tercih eder. Olayları anlamak için okuma yapmak, karşıt fikirleri dinlemek, belki de kendi hatalı düşüncelerimizi fark etmek gerekir ki bu da birçok insan için konfor alanından çıkmak anlamına gelir. Halbuki balıklama dalmak, sadece bir tepki vermek ve sonra hiçbir sorumluluk taşımamak gibidir.

Bu durumun sonuçlarını her alanda görmek mümkün. Sosyal medyada linç kültürünün bu kadar yaygınlaşması, kutuplaşmaların derinleşmesi, bilgi kirliliğinin artması ve empati yeteneğimizin zayıflaması, hep bu aceleci ve yüzeysel yaklaşımın bir sonucudur. Oysa bir an durup düşünsek, “Ben bu olayı gerçekten anladım mı?” diye sorsak, birçok yanlış anlaşılmanın, önyargının ve çatışmanın önüne geçebiliriz.

Toplumsal dönüşüm bireyde başlar. Eğer birey olarak her olaya balıklama dalmak yerine anlamaya yönelirsek; daha sağlıklı ilişkiler kurabilir, daha adil yargılarda bulunabilir ve en önemlisi, daha bilinçli bir toplumun inşasına katkı sağlayabiliriz. Çünkü anlamak, sadece bilgiyi işlemek değil; o bilgiyi insanlık yararına kullanabilmektir.

Sonuç olarak, günümüzde en çok yapılan davranış balıklama dalmak gibi görünse de, olması gereken anlamaya çalışmaktır. Anlamak, bizi insan yapan temel özelliklerden biridir. Ve bu özelliği yeniden hatırlamak, her bireyin sorumluluğudur.