Şu "üç günlük" dedikleri dünyada, nice sevdiğimizi kara toprağın koynuna bıraktık!.. Hiçbiri de maddi anlamda yanında bir şey götüremedi?.. Küçücük çıkar için yalanlara sarılarak, dostlarını zor durumda bırakanlar, yarın yüz yüze gelindiğinde utanmayacak mı?.. Şöyle bir geriye yaslanıp, geçmişin "vicdani muhasebesi"ni yapmak, herkese değer katacak!.. "Ruhları temizleyen iyilik" öykümle sizleri baş başa bırakıyorum... * * * Baloncu, bir yandan kaval çalıyor diğer yandan da mani söylüyordu: "Bu çeşme ne güzel, su içecek tası yok. Kırma gönül kalbini, yapacak ustası yok"... Şehrin kenar mahallelerindeki sokakları, oyun alanına dönüştüren çocuklar, onun yolunu gözlerdi... O geldiğinde, kavalın sesini duyan kadınlar, pencerelere doluşur, hayranlıkla onu izlerdi... Çocuklar da "kuzucuk" gibi kavalcının peşinden gelirdi... Ak sakallı baloncu, çocukları çok severdi... Bir keresinde, çocuğun biri, annesinden balon parası istemişti. Annesi "paramız yok oğlum" dediğinde, çocuk ağlamaya başladı. Gözünden yaşlar boşalan çocuk, baloncuya baktığında, ak sakallı adam eliyle çocuğa "gel" diye işaret etti. Sırığa bağlı ipten kopardığı balonu çocuğa uzattı. Çocuğun gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Ağlamayı kesti. "Param yok alamam" dedi. Ak sakallı baloncu, çocuğun kulağına eğildi: "Baban parasını vermişti" O sırada annesi pencerede gözüktü. "Bırak o balonu" diye bağırdı. Kendisinden küçük de olsa kadınlara "abla" diye hitap eden baloncu, "Babasından almıştım" diye seslendi. Çocuğun göremeyeceği biçimde de "Benden" diye işaret etti. Kadın susmuştu. Çocuğuna bir şey söylemedi. Çocuk kalbi hassastı... Onları kırmamak gerekirdi... Böylesi davranış biçimlerine sıkça tanık olan baloncu, yoluna devam etti. Onun derdi, para değildi. Amacı çocukları mutlu etmekti. Sıvaltı elektrik borusundan toplu iğneli kağıt üfleyerek balonlarını patlatan haylazlara bile tahammül eden bu adam kimdi?.. Herkes onu merak ediyordu. Namı, bütün şehre yayılmıştı. Bazı aileler, onun bu davranışının art niyetli olabileceğinden endişelenince, şikayetçi olmuşlardı... Merkez Polis Karakolu Başkomiseri "Baba Kemal" ailelerin şikayeti üzerine ekibiyle beraber ak sakallıyı aramaya çıktı... Baba Kemal, istismarcıların çocukları, çikolota, şeker ve pasta gibi ikramlarla kandırdığına çok tanık olmuştu... Bu baloncu da öyle miydi acaba?.. Roman Mahallesi'nde bir çocuğa bedava balon verirken onu buldu. Baloncuyu derhal polis minibüsüne bindirdiler. Mahalleli şaşkındı. Acaba söylenenler doğru muydu?.. Baloncu, "Yanlış bir şey mi yaptım?" dedi. Başkomiser Baba Kemal, "Yok amcacığım biraz konuşmak istedik. Sana karakolda bir çay ısmarlarken sohbet etmek istiyorum" cevabını verdi. Eski borçlarıyla ilgili yeni bir durum mu diye endişelenen baloncu rahatlamıştı. Baba Kemal, tecrübeli polisti. Baloncuyla konuşurken, aslında onu sorguluyordu. Adam, küçük yaşlarda Samsun'dan ayrılıp, İstanbul'a gittiğini ve orada uzun yıllar müteahhitlik yaptığını anlattı. Minibüstekiler de ak sakallı adamın anlattıklarını merakla dinliyordu. Gerçi daha ilk bakışta ak sakallının kötü niyetli biri olmadığını anlamışlardı. Olaylar, onları bir nevi, insan sarrafı yapmıştı. Karakola geldiklerinde minibüsün kapısını genç polis memuru saygıyla açtı ve ona Baba Kemal'in odasına kadar eşlik etti. Başkomiser Baba Kemal, "Çay mı kahve mi?" diye sordu, "Çay" dedi baloncu... "Niye balon satıyorsun. Dahası satar gibi yapıyorsun?" diye soran Baba Kemal, hikayenin bu tarafını merak ediyordu. Baloncu, İstanbul'da müteahhitlikten büyük paralar kazandığını, daha sonra en yakınlarının tezgahına düşerek, iflas ettirildiğini söyledi. Herkese iyiliği vardı. Bu yüzden lakabı "Hızır Yavuz"du. Kimin başı derde düşse oraya yetişirdi. Ama kendi dara düştüğünde karısı ve çocukları dahil, hiç kimse ona destek olmamıştı. "Hızır Yavuz" bu yüzden hayata kahretmiş, memleketine dönmüştü... Baba Kemal, Hızır Yavuz'un anlattıklarını içten içe ağlayarak dinliyor, kendini zor tutuyordu. "Sonra" dedi Baba Kemal, "Sonrasında" derken Hızır Yavuz, yıkılacak gibi oldu... Çok büyük ihanete uğrayıp, hayatı karartılmıştı. Ak sakallı baloncu, kendisine yetecek kadar parası olduğunu belirterek, "Aklıma balon işi geldi. Küçükken böyle bir adamı tanımıştım. Ondan etkilendim ve ben de onun gibi davranmaya başladım. Çocuklar saftır ama nankör değildir" dedi. Baba Kemal, baloncuya gün boyu sokak sokak gezdiğini ve yorulup yorulmadığını sordu. "Hayır" dedi. "Aksine, çocukların mutluluğu karşısında dinleniyor, ruhum temizleniyor"... Her gün hırsızı ve uğursuzu ile uğraşan Baba Kemal, bu sözlerden çok etkilenmişti. Cebindeki 50 liranın 20 lirasını baloncuya verdi. Hızır Yavuz şaşırdı ve bu kez o sordu: "Hayırdır başkomiserim?" Baba Kemal, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. "Bu para, ağlayan çocukların balon parası. Herkesin ruhunun temizlenmeye ihtiyacı var. Vesile olduğun için sağol" Baba Kemal, kapıya kadar uğurladığı Hızır Yavuz'un arkasından bir süre baktı. Bu adamı tanımaktan mutlu olmuştu. "Bu çeşme ne güzel su içecek tası yok, Kırma gönül kalbini yapacak ustası yok" diye caddeyi inleten baloncu, bu kez karakol çevresindeki bütün esnafı dışarı çıkarmıştı... Nereden çıkmıştı bu adam?.. Esnafın bazısı, bu tür davranışlara izin vermeyen "Baba Kemal"in baloncuya müdahale etmemesine de şaşırmıştı. Zamanla onlar da baloncuya alıştı ama her ay onun neden karakola geldiğinin sırrını çözememişlerdi. Kimine göre bu baloncu eski bir sabıkalıydı, imza için karakola geliyordu. Kimine göre de Baba Kemal'in çocukluk arkadaşıydı... Ak sakallı baloncu, Baba Kemal'in tayini Ankara'ya çıktığı halde yine karakola geliyordu. Merkez Karakolu'ndaki polisler, maaş gününde Hızır Yavuz'a çocuklar için balon parası veriyorlardı. Çünkü onlar şunu gayet iyi biliyordu. Çocukları mutlu toplumda, huzur olurdu... * * * Çocukları sevindirin, büyüklere saygı ve sevgiyi unutmayın!.. Bayramınızı en içten duygularımla kutlarım...