Bu ülkede, geçmişten
bugüne
siyasi cinayetler
süreç içinde
tek tek incelendiğinde,
karşımıza çıkan
sonuç;
birtakım güç odaklarının
hedef şaşırtmak
istediğidir!..
12 Eylül öncesinden
birkaç hatırlatma
yapmakta yarar var...
En çarpıcı 
örnek,
gazeteci Abdi İpekçi ile
MHP'li Gümrük ve Tekel Bakanı
Gün Sazak'ın
katledilmesi
olayıdır...
Amaç,
meseleyi siyasi boyuta
taşıyıp,
toplumda kin ve nefret tohumlarını
yeşertmekti...
İpekçi, yakın görüştüğü
ve bir nüshasını
rahmetli MHP Genel Başkanı
Türkeş'e de verdiği
silah kaçakçılığı
dosyası yüzünden
öldürülmüştü...
Öldüren bir sağcı olduğu için
solcular, "Kahrolsun
faşistler"
diye bağırıyor;
silah kaçakçıları da
ellerini ovuşturuyordu...
MHP'li Gün Sazak,
Gümrük ve Tekel Bakanı olarak,
sınır kapılarını
"yolgeçen hanı" olmaktan kurtarıp,
kaçakçılara aman vermeyen önlemler alıyordu...
Onu da bir solcuya
öldürttüler;
sağcılar da "Kahrolsun komünistler" diye
bağırdı...
Yabancı istihbarat servislerinin
kuklası
kaçakçılık baronları, her iki olayla
rahat bir nefes almıştı...
Başka çarpıcı bir örnek de
Uğur Mumcu'nun bombalı suikast
sonucu öldürülmesidir...
Araştırmacı gazeteciliğin öncü ismi
rahmetli Uğur Mumcu'nun katledilmesi
birtakım dini grupların üzerine
yıkılırken,
aklı başında olanlar
gerçeğin izindeydi...
Onun son hazırladığı
kitabın adı "Kürt Dosyası" idi...
PKK'nın nasıl kurulduğunu ve asıl amacın
ne olduğunu
açıkça anlatacaktı...
Kitabı yarım, ihale de İran'a kaldı...
Ve "namus" sözü verilmesine rağmen
gerçek failler bulunamadı;
o tuğla da çekilemedi...
Türkiye'nin "Karanlık yılı" olarak
tanımlanan
1993'teki
faili meçhul cinayetleri
saymadık daha...
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa,
eski Maliye Bakanı Adnan Kahveci,
Vali Yazıcıoğlu ve BBP Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu'nun "kaza" sonucu ölümlerinden de
söz etmedik...
ASELSAN'da "milli yazılım"
üzerine çalışan
3 mühendisin
peş peşe
intiharı,
toryum madeni ile Türkiye'nin
enerji ihtiyacını karşılamak için
çalışan
bilim insanlarının içinde bulunduğu
uçağın düşmesi ya da düşürülmesi de...
Yani, o tuğla çekilemedi;
çekemediler!..
1988 yılında
rahmetli Özal'a
ANAP Kongresi'nde
konuşurken, sıkı önlemlere ve onca kalabalığa
rağmen suikast düzenlendi...
O kurşun mikrofona isabet etmeseydi,
Özal, daha önce rahmetli olacaktı...
Olayın faili,
cezaevinden çıkarılmış biriydi...
O kadar güçlü bir siyasetçi olması ve devletin imkanları
elinde bulunmasına rağmen
Özal, olayın üzerine gidemedi...
Yani, o bile
kendisine yapılan
suikastı
aydınlatamadı ya da aydınlatmadı...
Bu meseleyi durup dururken açmadım elbette...
Son olarak, iki çocuğu yetim, genç eşi acılar içinde bırakılan eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı
Doç.Dr. Sinan Ateş'in öldürülmesi
olayının
seçimler öncesinde gerçekleşmesi,
içimde
müthiş bir "kaygı" uyandırdı...
Tıpkı, 7 Haziran 2015 seçimleri
sonrasında yaşatılmak istenen
"kaotik" ortam gibi...
O yüzden ülkesini
seven herkesi
dikkatli olmaya çağırıyorum...
Eğer, sağ-sol, Alevi-Sünni ve Türk-Kürt
kavgalarının
sonuçlarının
farkına varamadıysak;
Türkiye'ye "kefen" biçen
senaryolar,
rol değişiklikleriyle
sürüp gidecektir!..
Ve faturayı da
yine bu millet
ödeyecektir!..
Geçmişten bugünlere
yaşanan
acı deneyimler;
bizlere
uhulet ve suhuletle,
birlik ve beraberlik
içinde
daha sıkı "kenetlenmek"
gerektiğini
hatırlatıyor...