Hadis literatüründe, Kur’an’da yer alan borç faizi ve sadece sünnetin koyduğu alışveriş faizi olmak üzere iki grup hükmün bulunduğu tespit edilmektedir. Borç faizi hakkındaki hadisler çok azdır. Bu durum borç faizinin yeterince bilindiğini göstermektedir. Hz. Peygamber, bu konudaki ilk açıklamayı, Amroğulları’nın Mugīreoğulları’ndan faiz alacaklarını talep etmeleri üzerine yapmıştır. Henüz tahsil edilmemiş faizleri bırakmayı emreden âyetin inmesi üzerine Hz. Peygamber, Mekke Valisi Attâb b. Esîd’e mektup yazarak, “Ya razı olurlar ya da onlara harp ilân edersin” (Taberî, VI, 23) demiştir. Resûl-i Ekrem’in Vedâ haccında faiz yasağıyla ilgili olarak yaptığı açıklama da yine borç faiziyle ilgilidir.
Peşin alışverişlerde ortaya çıkan faize “fazlalık faizi” (ribe’l-fadl), vadeli alışverişlerde ortaya çıkan faize de “veresiye faizi” (ribe’n-nesîe) denilmiştir. Alışveriş faizi hakkındaki ilk açıklama 7. (628) yılda gerçekleşen Hayber Gazvesi sırasında yapılmıştır. Kur’an, borç faizini Medine döneminin ikinci veya üçüncü yılında yasaklarken, alışveriş faizinin yasaklanma süreci bundan dört beş yıl sonra başlamıştır.
Hadisin meâli şöyledir: “Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma, tuza karşılık tuz cinsi cinsine birbirine eşit ve peşin olarak satılır. Malların sınıfları değişirse peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi satın” (Müslim, “Müsâḳāt”, 81; Tirmizî, “Büyûʿ”, 23). Bu hadis, önemli olmayan bazı lafız farklılıklarıyla Ebû Saîd el-Hudrî ve Ebû Hüreyre gibi sahâbîlerden de rivayet edilmiş olup hemen hemen bütün sahih hadis kitaplarında yer almaktadır (Buhârî, “Büyûʿ”, 74-82; Müslim, “Müsâḳāt”, 79-104). 
. Bu hadislerden birinin devamında, “Müşteri evine girecek kadar bile vade isterse vermeyiniz; çünkü sizin hakkınızda ramâdan (ribâ) korkuyorum, ramâ ise faizdir” (el-Muvaṭṭaʾ, “Büyûʿ”, 34-35; Müsned, II, 109) ifadesi yer alır. Sıhhati hakkında ittifak edilen ve “Üsâme hadisi” diye meşhur olan, “Faiz ancak veresiyede cereyan eder” (Müsned, V, 200; Müslim, “Müsâḳāt”, 86) meâlindeki hadis eskiden beri dikkatleri çekmiştir. Hadisin, “Peşin muamelede faiz cereyan etmez” şeklinde değişik bir lafızla da rivayet edilmiş olması (Müslim, “Müsâḳāt”, 103), onun borç değil alışveriş faizi konusunda olduğunu gösterir. 
Faizin alacaklıya menfaat sağlayan özelliğini belirten rivayetlere gelince, Abdullah b. Selâm’a göre bir yük saman veya arpa yahut kuru yonca bile olsa borçlunun alacaklıya hediye edeceği her şey faizdir (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 19).
Alışveriş faiziyle ilgili hadislerden anlaşıldığına göre aynı cins para veya malların birbiriyle peşin mübadelesinde bedellerden birindeki fazlalık faizdir; buna fazlalık faizi denir. Bedellerden birinin parayla alınıp satıldığı durumlar hariç bu malların birbiriyle vadeli olarak mübadelesinde de ister tek bedel ister iki bedel de vadeli olsun yine faiz cereyan eder; cinslerin aynı veya ayrı miktarların eşit veya farklı olması durumu değiştirmez. Bu konuda mislî mallarla kıyemî mallar arasında da fark yoktur. Bu faiz türüne de veresiye faizi adı verilir. 
Veresiye faizi, ister aynı ister farklı cinsten olsun, faize konu teşkil eden iki malın mübadelesinde bedellerden birinin veya her ikisinin vadeli olması halinde gerçekleşir. Karşılıklı bedeller eşit tutulmuş olsa bile vade halinde veresiye faizi doğar. Meselâ 10 gram altın, vadeli 10 gram altın veya 750 gram gümüş karşılığında satılırsa veresiye faizi ortaya çıkar. Alınan ve verilen miktarların eşit olması şartıyla ödünç akdinde faizin söz konusu olmadığını belirtmek gerekir. Bunun sebebi ödünç akdinin teberru sayılması ve konan vadenin bağlayıcı olmamasıdır.
İslâmın izin verdiği vadeli satış türü bedellerden birinin para olduğu muameledir. Paralı bir muamelede ister mal peşin, para vadeli, ister para peşin, mal vadeli olsun alım satım câizdir...