Yüksek yargıda bugüne dek görülmemiş kriz yaşanıyor.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “ihlal kararı “ nedeniyle, Yargıtay’ın hışmına uğradı, ortalık toz duman oldu.  AYM “yetkilerini aştığı” gerekçesiyle Yargıtay’ın yanı sıra iktidar tarafından da hedef tahtasına oturtuldu.
Oysa Anayasa’nın 153. maddesine göre AYM’nin kararı herkesi bağlar.  AYM’nin kararı doğrultusunda Can Atalay’ı özgürlüğüne kavuşturması gereken yerel mahkeme, dosyayı hapis cezasının  onandığı Yargıtay 13. Mahkemesi’ne göndererek sorumluluğundan sıyrılmaya çalıştı. Yargıtay 13. Mahkemesi de onama kararında direnerek, zehir zemberek açıklama ile ihlal kararı veren AYM üyeleri hakkında, suç duyurusunda bulundu.
Bugüne dek yaşanmamış kriz doğal olarak ülke gündemine oturdu. AYM üyeleri hakkında verdiği karardan ötürü suç duyurusunda bulunmak ne görülmüş ne de duyulmuştu. Suç duyurusunu işleme almak ve o üyeleri yargılamak bizatihi AYM’nin görevi. Hal böyle olunca 15 üyeli AYM’nin ihlal kararı veren 9 üyeyi yargılaması, zaten söz konusu olamaz. Zira geriye kalan 6 üye mi yargılayacak onları.
İki yüksek yargı arasındaki gerilimde “hakemiz” dese de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarıyla Yargıtay’ın yanında yer aldığı net olarak görülecektir. Erdoğan, AKP içinde Yargıtay’ın açıklamasına tepki gösteren, AYM’ye destek veren Hayati Yazıcı, Faruk Çelik ve Abdülhamit Gül gibi isimleri de dolaylı yoldan uyardı. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Danışmanı Mehmet Uçum ise açıkça Yargıtay’ın yanında yer alarak, bir anlamda iktidarın nereyi desteklediğinin işaretini verdi.
Tüm gelişmelere baktığımızda 2012 yılında yürürlüğe giren AYM’ye bireysel başvuru hakkının kısıtlanması, ihlal kararı yerine tazminat ödenmesinin amaçlandığı söylemek hiç de yanlış olmaz. Hatta yeni anayasa ile AYM’nin yeniden yapılandırılması ya da temelden kapatılmasının hedeflendiği savlanıyor.
Bu iddiaları hiç de yaban atmamak gerekiyor. Zira Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AYM kararlarından oldukça hoşnutsuz. Partisinin grup toplantılarında yaptığı konuşmalarda bu yöndeki iradesini ortaya koymuştu. 
Sonuçta AYM ile Yargıtay arasındaki derin krizin temelinde AYM’nin yetkilerini kısıtlamaya yönelik yeni anayasa oluşturmak yattığı aşikar. Ayrıca olası yeni anayasa ile  28 Mayıs’ta son kez Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’a yeniden seçilebilme olanağı yaratmak da olasılıklar dahilinde. Hiç kuşkusuz önümüzdeki günlerde, yerel seçim meydanlarında yeni anayasa çalışmaları, yargı krizi güncelliğini koruyacaktır. 
Anayasa’nın değiştirilmesi için TBMM’de 400 milletvekilinin, referanduma götürmek için de 360 vekilin “evet” demesi gerekiyor. Ancak iktidardaki Cumhur İttifakı’nın vekil sayısı her iki seçeneğe de olanak tanımıyor. Anayasa değişikliği için CHP’nin dışında kalan İYİ Parti ve HEDEP’in iktidara destek vermesi gerekiyor. Onu da zaman gösterecek...