Toplum, birey üzerinde öylesine derin bir etkiye sahiptir ki, bazen farkında olmadan tüm varlığımızı şekillendiren bir güce dönüşebilir.
Bu etkinin trajik bir yansıması, eski bir hikayede, tilkilerin kuyruklarını kesme eğilimleri üzerinden anlatılır. Bu hikaye, sadece bir hayvan masalı olmanın ötesinde, günümüz toplumunun da derinliklerine işaret ediyor.
Hikayemizde, bir tilkinin kuyruğunu kayaya sıkıştırması ve onu kesmek zorunda kalmasıyla başlar;
Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.
Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde: "Kuyruğunu neden kestin?" diye sormuş.
Kuyruğu kesik olan: "Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum" demiş.
Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş.
Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş.
Hemen tilkiye gelip: "Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı" demiş.
Tilki: "Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler" demiş.
Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar.
Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler. Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.
İşte böyle…
Önce toplumu bozarlar, sonra iyi insanları kötü insanlara ayıplatırlar.
*
Popüler olanı takip etme,
Toplumsal baskıya boyun eğme,
Ve sonunda bireysel mutsuzluğa sürüklenme…
Sonuç olarak, acı ve ızdırap yerine mutluluk beklerken, tam tersi bir durumla karşılaşırlar. Bu, modern toplumda da sıkça rastladığımız bir durum.
Tilkilerin hikayesi, bize toplumun baskılarına karşı koymanın ve bireysel özgürlüğümüzü korumanın önemini hatırlatıyor.
Gerçek mutluluk, başkalarını taklit etmekten değil, kendimiz olmaktan ve kendi yolumuzu çizmekten geçer. Bu hikâye, modern toplumun aynası olarak, bize toplumsal baskılara karşı durmanın ve bireysel özgünlüğümüzü korumanın değerini hatırlatıyor.
Sosyal medya çağında yaşıyoruz ve her gün, insanların hayatlarının en iyi anlarını paylaştığına tanık oluyoruz.
Bu parlak ve kusursuz hayat tasvirleri, gerçekte birçok kişinin kendi hayatlarından memnuniyetsizlik duymasına neden oluyor.
Tıpkı hikayedeki tilkiler gibi, insanlar da mutluluğun formülünü başkalarında arıyor ve bunun bir yansıması olarak kendi özgünlüklerini kaybediyorlar.
Bu durum, toplumsal bir hastalığa dönüşüyor: Herkes birbirini taklit ediyor, ancak kimse gerçek mutluluğu bulamıyor. Hikâyede olduğu gibi, bu eğilim toplumda bir çoğunluğa dönüştüğünde, artık azınlıkta kalanlar dışlanıyor ve alay konusu oluyor. Bu, modern toplumda bireyselliğin ve özgünlüğün kaybolmasına yol açıyor.
Peki, bu kısır döngüden nasıl kurtulabiliriz?
Öncelikle, birey olarak kendi değerlerimizi ve mutluluğumuzu toplumsal beklentilerden bağımsız olarak tanımlamamız gerekiyor. Sosyal medyanın ve toplumsal normların bizi sarmaladığı bu dünyada, kendi iç sesimize kulak vermek, kendi gerçeklerimizi keşfetmek ve bireysel farklılıklarımızı korumak önemli.
Yoksa sonumuz sosyal medya şaklabanları gibi olur maazallah!