Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Pandemi, savaş derken, ekonomik sıkıntıların gölgesinde TÜİK, nisan ayı enflasyon rakamlarını açıkladı.
TÜİK'in hesabına göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 69.97, aylık yüzde 7.25 arttı. Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar sırasıyla, yüzde 105,86 ile ulaştırma, yüzde 89,10 ile gıda, yüzde 77,64 ile ev eşyası oldu. Yine giyim ve ayakkabı, eğitim ile sağlık da enflasyondan nasibini fazlasıyla aldı.Buradan ne anlıyoruz? Artan ulaştırma giderleri diğer sektörleri de doğrudan etkiliyor. Gıda fiyatlarının artmasıyla sağlıklı ve dengeli beslenemeyen vatandaşın, sağlık hizmeti almak için bile önceki yıla oranla çok daha fazla bütçe ayırması gerekiyor. Girdi maliyetleri, her geçen gün artmaya devam ediyor. Akaryakıt fiyatları artmaya devam ettiği sürece gıda satış fiyatları da yükselmeye devam edecektir. Çok açık görünen bir şey var ki, yükselen enflasyonla birlikte, gıda fiyatlarındaki aşırı yükseliş, vatandaşları birçok gıda ürününü almakta oldukça zorluyor. Yağ ve şeker fiyatlarındaki artış malum. Sadece ekmek, un ve makarna gibi ürünler için yapılan harcama 200 liraya yakın. Yine süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama 100 lira civarında. Marulun 15 liraya çıktığı piyasada, sebze ve meyve fiyatlarını söylemeye gerek bile yok. Dolayısıyla sağlıklı ve dengeli beslenme halkın büyük kısmı için oldukça güç görünüyor. Türkiye, dünyanın en zengin biyoçeşitliliğine sahip ülkelerinden birisi. Buna rağmen gıda fiyatları sürekli yükseliyor. Öyle bir seviyeye geldi ki gıda artık altın değerinde oldu. Bir an önce yanlış gıda ve tarım politikaları gözden geçirilerek, Türkiye'nin tarım politikası halkın sebze, meyve ve diğer tarım ürünlerine kolay ve ucuz ulaşmasına imkan verecek hale getirilmelidir. Ancak Türkiye yeniden gerçek manada tarım ülkesi haline dönüşene kadar, fiyatlar çok geriye çekilemiyorsa, halkın alım gücü yukarıya geçilmelidir. İki kere iki dört...