Tanzimat’ın ilk çağrışımı ‘yeni’dir. Dolayısıyla, Osmanlı geç dönem siyasetinde karşılaşacağımız ilk ‘yeni’ olan Nizâm-ı Cedîd ile Tanzimat’ın başladığını ifade edebiliriz. Peki, bize Tanzimat’ı hatırlatan bu ilk ‘yeni’ neydi? Sözünü ettiğimiz bu ‘yeni’ ne şekilde ve hangi konularda tecessüm etmiştir?
Hiç şüphesiz, Tanzimat’la gündelik ve siyasal hayatımıza giren bu ‘yeni’nin taşıyıcı lokomotifi teknikti. İlk reformların çoğu askeri sahada fakat birer teknik gelişme olarak Osmanlı insanının hayatına girdi. Hatta, ilk yeniliklerin çoğu doğrudan doğruya Osmanlı insanının gündelik hayatına nüfuz etmedi. İlk teknik yenilikler, çoğunlukla askeri sahada olduğundan, Osmanlı askeriyesi ve bürokrasisi içinde gerçekleşti. Ancak II. Abdülhamid dönemine geldiğimizde, başta saat kuleleri ve fotoğraf olmak üzere söz konusu teknik yenilikler Osmanlı insanının gündelik ve sosyal hayatına temas eden bir enstrüman hâline geldi.
Tanzimat’ın teknik gelişme kadar mühim yeniliklerinden birisi de anayasal ve siyasal haklar hususundaki yeniliklerdir. Teknik gelişmeyle Osmanlı insanının hayat perspektifinin tevessü etmesiyle irtibatlı olarak Osmanlı insanı özgürlükler ve yurttaşlık hakları konusunda daha fazla talepkâr olmuştur. 1876 Kânûn-ı Esâsî’sini böyle görmek gerekir. Ancak anayasal ve siyasal hakların teknik gelişmenin arkasından ve ardından geldiğini ifade etmek gerekir. Bizde, teknik gelişmenin tecessümü demokrasi gibi taleplerden daha öncedir. Büyük Britanya’da da Magna Carta’yı saymazsak bir nebze bu şekildedir ve Sanayi Devrimi’nin var ettiği ekonomik güçle beraber anayasal ve siyasal haklar gelişmiştir. Buna mukabil, Fransız modernleşme tecrübesinde teknik çok fazla belirleyici olmamıştır. Fransız Burjuva Devrimi 1789 senesinde daha ziyade sınıfsal bir çatışmadan ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla, şu şekilde bir tespitte bulunabiliriz: Türk siyasi kültürünün esas karakteri değişim motivasyonundan ziyade sürekliliktir. Fransız tecrübesinin aksine, Türkiye tecrübesi belirli inkıtalar üzerinde inşa edilmemiştir. Anlaşılacağı üzere, Türk siyasi kültürü devrimler kültürü değildir. Bununla beraber, teknik icâtların halkın hayatını değiştirdiği de bir gerçektir.
1800’lü yıllarda teknik tedricen artan bir şekilde dünyada olduğu gibi Osmanlılarda da etkisini artırmıştır. Ancak tekniğin gücü büyük ve ani devrimlere sebep olmamıştır, fakat Osmanlı toplumundaki politik atmosferi, sosyal ve entelektüel hayatı tedrici olarak değiştirmiştir. Sultan II. Abdülhamit dönemi tekniğin gücünün zirveye ulaştığı günlerdendi.
Tanzimat’ın çağrıştırdığı en önemli kavramlardan biri olan tekniğin ayırt edici vasfı insanların, ya da kitlelerin hayatlarını standardize etmesidir. Farklı fikirlerde görünseler dahi tekniğin dünyasında insanların hayatı birbirine benzer bir hâle gelmiştir. Bu, tekniğin standardizasyonudur ve tüm insanlara teknik kendi ideolojisini dayatır. Dolayısıyla, şöyle söyleyebiliriz: Tanzimat’ın çağrışımı olan anayasal ve siyasal özgürlükler tekniğin dünyasında birer kazanım olarak silikleşir. Tanzimat Osmanlısında bireyler özgürleşmiştir; tebaadan vatandaşa bir geçiş olmuştur. Ancak tekniğin tektipleştirici standardizasyonu içerisinde bu anayasal ve siyasal haklar olmasını gerektiği yere Osmanlı insanını getirebilmiş değildir.
Bu sebeple, Osmanlı geç dönemine ait Tanzimat lafzından söz edildiğinde her şeyden önce yeniliğin teknikle tebarüz ettiğini bilmeliyiz. Teknik icâdın ve gelişmelerin akabinde, Tanzimat, bize anayasal ve siyasal özgürlüklerle gelen, – eski tebaa sisteminden farklı ancak hâlen tam manasıyla yurttaş bilincinin oluşmadığı yeni ve sofistike bir Osmanlı toplum yapısını hatırlatmaktadır.
Bugünkü Türkiye’nin sosyal ve toplumsal formasyonunda, en az tek parti dönemi kadar Tanzimat modernleşmesinin etkili olduğunu bilmek gerekir. 1908 yılı İkinci Meşrutiyetin ilânı, 1921 Birinci Meclisin ve 1924 İkinci Meclisin kuruluşu kadar önemlidir.
Gazi Giray Günaydın