Kanal S ekranlarında konuşan Samsun Tabip Odası Başkanı Ömer Faysal Çadır, "Samsun Tabip Odası tarihiçesi, "Deprem bölgesinde çalışan hekimler ve sağlık çalışanları", "Sağlıkta dönüşüm", "Sağlıkta şiddet konularına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu 

Samsun Tabip Odası'nın tarihçesi 

Türk tabipleri birliği 1953 yılında, 6023 sayılı yasayla kurulan bir kuruluş. Bir kamu kuruluşu şeklinde devletle birlikte Türkiye'nin sağlık sorunlarıyla ilgili fikir yürütmek, bu konuda formüller bulmak, sıkıntıları çözmeye ve devletle bu konuda iş birliğiyle çalışmalar yapmaya dönük kurulan bir kuruluş. Aynı zamanda hekimlerin sağlık sorunlarını değerlendirip, devletten destekler arayan Türkiye’nin ülkenin sağlık sorunları konusunda fikirler üreten bir kuruluş. İllerde 65 tabip odası var. Türkiye’de 180 bin civarı hekim olduğunu düşünüyoruz. Bunun 100 binden fazlası Türk tabipleri birliği üyesi. Samsunda 3 bin civarı hekim olduğunu düşünüyoruz, bunun 1600 civarı doktorumuzda Samsun tabip odası üyesi.  2 yılda bir seçim yapılır ve biz 2022'nin Nisan ayında görevi teslim aldık. Ben ve 6 yönetim kurulu üyesiyle üstümüze düşen bu görevi yapmaya çalışıyoruz. Halkımızı aydınlatmak, sıkıntılarına çare olmak, yanlışlar varsa bunları söylemek. Mesleki ve meslektaşların sorunları hakkında fikirler üretip ilgili yerlerle bunları paylaşıp daha güzel bir Samsun'a ve daha güzel bir Türkiye'ye gitmek için çaba sarf etme niyetindeyiz. 

Yetkisini nereden alıyor?

6023 sayılı 1953 yılında kurulan yasadan alıyor. 

Samsun Tabip Odası görevleri nelerdir?

Ülkenin sağlığının daha iyiye gitmesi için gereken neyse  bununla ilgili çalışın diyor. Madde madde yazması gerekmez daha sağlıklı daha mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye'nin gereği neyse o, dolayısıyla bu çerçeveden baktığımız zaman tabip odasının müdahil olamayacağı her hangi bir konu yoktur çünkü insanın mutluluğu için çalışıyorsak bu kafasını sokacağı barınaktan, yiyeceği ekmeğe, çalışacağı işe, hastalandığında yapılacak muayenesine ve tedavisine kadar her şey bizim ilgi alanımızdadır. 

Deprem bölgesinde çalışan hekimler ve sağlık çalışanları

Türk tabipleri birliği ilk günden itibaren bölgede, tüm yerel ya da genel yapılanma ya da çalışmalarıyla bizde ilimizden olabildiğince destek vermeye çalışıyoruz. Sağlık çalışanları her şeyden önce bu yardıma gönüllü oldu. 81 ilden kalktı bu ses. Her birimiz tabip odası olarak gönüllü  hekimler listesi oluşturduk ve sağlık bakanlığının isteği üzerine bu listeleri sağlık müdürlüklerimize ilettik. O bölgede bizi mutsuz eden şeylerde var. Depremzede olmuş o bölgenin sağlık çalışanlarının, çalışmasının devamı istendi. u o ruh halindeki insanların çalışması için sağlıklı bir ortam değil. Bir kısmı çalışmaya devam etse de bir kısmı artık ben burada çalışamıyorum dedi. Sağlık bakanlığı tüm sağlık sistemini kucaklamalı, bizleri sağlık sisteminin dışında değil. Gönüllülük usulleriyle belirlediğimiz isimleri  tamda içinde kabul etmeli. Yaraları birlikte sarma yoluna gitmeli ve bizi, gönüllü hekimlerimizi bu sürece  dâhil etmeli. Orada sağlık kurumları da yıkıldı ve yıprandı. Bunların yerini tutabilecek yapılanmalar en kısa zamanda oluşturulmalı. Giden çalışanlarımıza uygun tedavi ve bakım yapabilecekleri şartlar sağlanmalı. Onlarında yaşam şartları oluşturulmalı ki bu gönüllülük ve çalışma sirkülasyonu devam edebilsin. Depremzedelerin sıkıntı yaşadıkları bir barınma sorunları vardı. Beslenme sorunları vardı. Hepimizin gördüğü gibi aktı oraya bütün imkânlar. Vatandaşlarımızın yüreği parçalanmıştı çünkü halen de devam ediyor. Bunların çok iyi bir organizasyonla yürütülmesi lazım. Sağlık tarafından bakarak söylüyorum çadır kentler kurulmalı ama belli kurallara göre kurulmalı yeni hastalıklara çanak tutmamalı. Su ve atık sistemini uygun şekilde verilmeli, yıkıntılar kurallara uygun olarak toplanmalı ki bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önüne geçelim. 

Devlet hakikaten elinden geldiğince çalışıyor, çalışması da gerek zaten ama benim bir düşüncem vardır genelde yapılan her şeyin her zaman daha iyisi de daha kötüsü de vardır. Devletin kucaklayıcı ve ülkesinde bulunan bütün değerleri kullanıcı özelliği olsun istiyoruz. O bölgede tıp fakülteleri vardı. Oralarda eğitim gören tıp öğrencilerimiz ve asistanlarımız vardı. Bunların biran önce uygun olan fakültelere hastanelere yönlendirilmesi lazım ki eğitimleri devam edebilsin. Fedakârlık yapılacaksa herhangi bir konuda bu kesinlikle eğitim ve bilimden fedakârlıklar başlamamalı.  

Sağlıkta dönüşüm nedir?

1961 yılında sağlık hizmetlerinde sosyalizasyon diye bir sistem kurulmuştu. Bu tüm ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılan sağlık ocağı sistemi temelindeydi. O zamanki Türkiye nüfusu 28-30 milyon civarındaydı. Burada tabi savaş içinden çıkmış ülkenin sıkıntılarını en aza indirmek için kurulan bir sistemdi. Temel anlamda devlet sağlık sisteminin koruyucusu, yönlendiricisi ve kurucusuydu. 2002 yılının sonunda hükümet tarafından bir acil eylem planı gerçekleştirildi. Sağlıkta dönüşümün başlangıcı. Bu sistemi getirmek için Dünya bankasından hem teknik hem ekonomik destek istedi. 2005 yılında Düzce’de başlayan bir ön çalışmayla 2010 yılında tüm Türkiye’de aile hekimliği geliştirildi. Özel hastaneleri teşvik sistem ide geliştirildi. Özel hastane sayısında artış meydana geldi bu sadece sağlık bakanlığının değil Dünya sağlık sektörünün trollerinin emparyel anlayışının Türkiye' ye giriş formülüydü. Dünya sağlık örgütünü uzun çalışmalarla belirlediği bir hastaya yardımcı olabilecekseniz eğer, derdini çözebilecekseniz 15-20 dakika vermek zorundasınız. Müşteri arttı kapıda birikti devlet diyecek ki daha sık hasta bak. Doktorlara ve sağlık çalışanlarına sus payı olarak, performans sitemi getirip para vermeye çalıştı. Hekimlerimizi ve sağlık çalışanlarımızı aldığı bilimsel tıbbi bilgiyle yapması gerektiğine inandığı tıbbi bilgiyle geçim derdi arasına sıkıştırdı. Bu kışkırtılmış sağlık talebi de işte bu gün bizi mutsuz eden sağlık şiddetine kadar giden tabloyu oluşturdu. 

Sağlıkta şiddet ne durumda?

Sağlıkta şiddet meslektaşlarımızın ve sağlık sisteminin en önemli sorunu. Sağlıkta şiddetin münferit tek tek olay gibi düşünülmesi ve bunu kabul etmemiz mümkün değil. Sağlıkta şiddetin artışının sağlık sisteminde ki sorunlarla gelişen toplumsal bir sorun olduğunu kabul ediyoruz. Bunu devletinde böyle kabul etmesi lazım. Kışkırtılmış bir sağlık talebi var. Bu durumda oldukça sık yapılan muayene süreleri var. 5 dakikada bir muayene olan kişiye istediği sağlık hizmetini verebilmek ve onu tedavi edebilmek mümkün değil. Hastayı müşteri, hekimi ucuz iş gücü gibi görmek bu problemin nedenlerinden birisi. Bizim görüşümüzce hasta müşteri değildir. Sıkıntısı giderilmeye çalışılan bir mağdurdur. Bazı platformlarda hekimle hasta farklı gruplardaymış gibi bir algı oluşturuluyor. Getirilen performans sistemiyle birlikte hekimi sağlık çalışanını yapmak istediği işle geçim derdi arasına sıkıştırıp hekimi değiştirmeyle alakalı biraz daha. Bu şiddeti kapıya güvenlik dikerek, şikâyet edilenlerin ifadesini adliyede alıp salarak, tek tek bireysel iştir diye geçiştirmek mümkün değildir. Bunun nedenlerini irdelemek iyi niyetli bir çözüm anlayışıyla birlikte ilgililerle konunun da direkt içinde olanlarla görüşüp tartışarak formül üretilmesiyle mümkün, çalışanını korumak devletin asli görevi.

Muayene hekimleri huzursuz mudur?

Muayene hekimleri huzursuzlar hem de çok mutsuzlar çünkü bu zamana kadarki uygulamaları şuydu muayene hekimlerinin, cerrah yada dahiliye branş hekimlerinin tabi onlar bir binada odada hizmet veriyorlar. Hastalarını muayene edip teşhislerini koyuyorlar ama bazılarını ameliyat etmeleri ya da yatırarak tedavi etmeleri gerekiyor. Bunun içinde bir özel hastaneyle bağlantı kuruyorlardı ve ameliyatlarını orada yapıyorlardı. Hastalarının sorumluluklarını alıyorlardı ve tedavi ediyorlardı. Hastada devletten her hangi bir talepte bulunmuyordu. Özel zincir hastanelerinde ve kamu hastanelerinde bir hareketlenme oldu. Türkiye' de mutsuz olduğu için yurt dışına gidişler ve devlet hastanelerinden ayrılmalar artınca devlet huzursuz oldu ve bir miktar ücrette artış yaptı. Özel hastanede olanların bir kısmı devlete geçmeye başladı bu özel hastaneleri mutsuz etti. 6 Ekim'de bir özel hastaneler yönetmeliği vardı onda değişiklik yapıldı. Türkiye' de 9-10 bin muayenehane hekimi olduğunu biliyoruz. Samsunda da  100-150 civarında muayenehane hekimi var. Korkunç bir belirsizlik içine girdiler. Bu madde muayenehane açmak isteyenleri de etkiledi. Okuyup bu işi yapmak isteyenlerinde önünü kesiyordu. Serbest çalışma hakkını ve mesleki bağımsızlığını yok eden bir uygulamaydı. İtirazlar isyanlar yükseldi. Özel zincir hastanelerin elini güçlendirdi. 

Aile hekimlerinin sorunları

Sağlık sitemimizin temeli. Sağlık hizmeti dediğimiz birim şimdi aile hekimliği birimi oldu. Ülkemizde 25 bin civarında aile hekimi var. 2005 yılında denemeyle başladı, 2010 yılında Türkiye'ye yayıldı. Aile hekimleri hem özel hem kamu gibi çalışıyorlar. Bir ülkenin sağlık verileri dünya standartlarının üzerine çıkacaksa bu bebek ölümlerinden alında, basit hastalıklardan ölüme kadar doğum hızlarına kadar hepsinin yüksek olmasının birinci ayağı aile hekimleridir. İnsanları hasta etmeden korumayı hedefleyen kitle aile hekimleridir dolayısıyla aile hekimlerinin değerini vermek zorundayız. Günde 100' den fazla hasta bakmaktalar. Ceza yönetmeliği dediğimiz yönetmelik değişmeli hem özlük hakları konusunda hem de ekonomik sıkıntıları en aza indirecek şekilde isteklerine cevap verilmeli.

Tıp fakültelerinde son gelişmeler 

Ülkemizde 122 den fazla tıp fakültesi var. 100 binin üstünde tıp öğrencisi var. Her yıl 10 bin civarında da doktor mezun ediyorlar. Tıp fakültelerinin temel 3 görevi vardır; bilimsel temellerle eğittiği tıp fakültesi bitirmiş doktorlar yetiştirmek ve uzmanlık eğitimi vermek. Bilimsel gelişmeleri sağlamak daha iyi tedavi planları geliştirmek için araştırmalar yapmak. Aile hekimliği veya devlet hastaneleri düzeyinde tedavisi sıkıntısı çözülememiş insanların tedavisini yapmak araştırmak. Tıp fakültelerinin ödenekleri bu sıkıntıları  gideremediği için kendi söküğünüzü kendiniz dikin dendiği için acı bir şekilde artık muayene eden ve oradan para kazanan kurum haline geldi. Bu bizim için kabul edilebilir bir şey değildir çünkü geleceğimiz olamaz. Vakıf ve devlet fakülteleri olarak o kadar çok açılmaya başladı ki nitelikten kaliteli doktor üretmekten çok niceliksel sayısal şeyler yapılmaya çalışıldı. 

Geleneksel tıp dediğimiz şey kupa, sülük tedavisi, hacamat, arı ve ürünleri tedavisi, sinek larva tedavisi, cilt güzelleştirme tedavisi gibi yıllardır süre gelen bir kısmını atamızdan nenemizden görüp doktora gidemediğimizde gördüğümüz şeyler. Bu kişinin becerisine göre gelişen yanlışları elenen biraz faydalı olanları da uygulanan şeyler ama biz bunun bilimle olmadığına inanıyoruz. Doğru olmayan ama yapılan şeyler olarak kabul ediyoruz. 2012 yılında geleneksel tıp, tamamlayıcı tıp olarak yasal kılıfla birlikte uygulanması yönetmeliği çıkarıldı. Bazı üniversitelerimizde ne yazık ki bununla ilgili eğitim birimleri de kuruldu. Birçok hastanemizde gittiğinizde görürsünüz Getat bölümü diye bir bölüm vardır. Burada bu hizmet verilmekte. Serbest çalışan birçok hekimimiz bundan ekonomik kazanç sağlamakta. Sağlık sistemini özele açıp hastayı müşteriyi çoğaltıp para sirkülasyonunu arttırmak zorundasınız. Bütün dünyada gelişen bir uygulama bu. Tıp araştırmayı, irdelemeyi, geliştirmeyi, tartışmayı gerektirir bolca denemeyi, insanlara zarar vermediğinden emin olayı kanıta dayalı olmayı insanlara o şekille uygulamayı emreder. Tıp fakültelerinde de bu eğitim verilir. Bilimsellik nedir? Siz nasıl bilim insanı olursunuz?

SAMSUN HABER İLE İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN.