Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları, 19 Mayıs 1919'da Samsun'da "Milli Mücadele"nin ilk adımını attıktan hemen sonra "kutlu dava"nın ikinci ve en önemli duraklarından biri olan Havza'ya geçerken, hafif yağmur altında bir süre yürümek zorunda kalmıştı...

O yürüyüşte hep birlikte "Gençlik Marşı"nı söylemişlerdi:
"Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar"

Yürümek, Allah'ın bahşettiği en önemli eylemdi...

Sarsılmaz bir inançla emperyalizme karşı şehit olmayı göze almışların eylemiydi bu aslında...

19 Mayıs'ta başlayan bu mücadelenin 30 Ağustos'ta zaferle taçlandığı büyük gününün 103. yıldönümünde de Samsun'da bir yürüyüş vardı...

Valilik ve Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonu ile "İstiklal Madalyası İzinde Kurtuluş Yolu Yürüyüşü"; sadece büyük zaferin ya da 101 yıl sonra alınan İstiklal Madalyası ve Beratı'nın verdiği onur ve gururu anlatmıyordu...

Bu yürüyüş, aynı zamanda toplumun her kesiminden insanların, Samsun'un geleceğine olan inanmışlığıydı...

O inanç olmasaydı; bu şehir, bir asır sonra İstiklal Madalyası ve Beratı'nı alabilir miydi?..

Bu yürüyüş, bir başka deyişle, "Samsun'u kuzeyin üretim merkezi yapma" davasına sevdalananların ortaya koyduğu müthiş bir kenetlenmeydi...

Herkes, az zamanda çok işlerin yapıldığını görmüştü...

Bu yürüyüş; Samsun'u her bakımdan "yaşanabilir şehir" yapma davasında tek vücut olmak gerektiğine inananların bir eylemiydi...

Bir coşkun nehir gibi akan bu inanmışlığın, bu sevdanın ve bu davanın önünde durmak mümkün müydü?..

Biliyorum; birileri rahatsız oluyor elbette...

Bunu anlamak mümkün değil ama maalesef hırsları, akıllarını geçmiş durumda...

Yoksa bu şehir için yüreğini ortaya koyanlara, gülünç duruma düşme pahasına kiralık ellerle çamur attırmaya kalkışırlar mıydı?..

Dertleri var elbette...

Çünkü, istedikleri gibi at koşturacakları Samsun yok ortada...

İşte müthiş yürüyüşteki kenetlenme, bunun kanıtıydı...

Bu yürüyüşte umut da vardı...

Herkesin işinin ve aşının olduğu, sağlık, eğitim ve ulaşım sorunlarının kalmadığı, engelli ve yaşlı insanların hayatının kolaylaştığı, gençlerin güvenle yaşadığı, yatırımcıların kazançlarıyla yeni üretim ve istihdam alanları açtığı, şeffaf ve hesap verebilir kurumların yönettiği mutlu ve huzurlu bir Samsun umuduydu bu...

"Uyum"la başlayan bu kutlu yürüyüş, güneşi balçıkla sıvamaya kalkışanlara da bir derstir aslında...

O nedenle, "Büyük Samsun" davası için "Yürüyelim arkadaşlar, yoksa düşeriz" diyorum!..

Samsun'un kaybedecek zamanı yok!..