Çayda boya, balda şeker, mısır şurubu, sızma zeytinyağında bitkisel yağ, köftede kanatlı eti, sakatat, at ve eşek eti, yarım yağlı tereyağı, çikolatada viagra (sildenafil), peynirde margarin, nişasta, tulum peynirinde bitkisel yağ, bitki çayında ve pul biberde boya... 
Bu firmalara
kamuoyunda
"Gıda yüzsüzleri"
tanımı
yapılıyor ama
"Yüzsüzlük"
ifadesi,
bu vicdansızlar
için
çok hafif kalıyor...
Bu köşede kaç kere
yazdım...
"Para değil, hapis cezası
uygulanmalı"
diye...
Çünkü, bu da
düpedüz bir hırsızlıktır... 
Çocukluk yıllarımızda,
stokçu, karaborsacı ve hileli mal satanların
gözünün
yaşına bakılmaz,
hapis cezaları verilirdi...
Şimdi ise
parayı veren kurtuluyor...
Bugüne kadar
940 bin denetim yapan ve 16 bin
uygunsuzluk bulan
bakanlık,
toplamda 771 milyon lira
para cezası uyguladığı
halde,
söz konusu firmalar
bundan vazgeçmiyor...
Bakanlık, söz konusu firmalara para cezası vermenin
yanı sıra; teşhir
ediyor ama
bu ahlaksızlar
firma adı değiştirip,
üç yıl içinde üç kez
yakalanmaktan
kurtulup,
eylemin suç olmasının önüne geçiyor...
O yüzden verilen
para cezası da
caydırıcı olmuyor...
İşin garip yanı var elbette...
Bunu da Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'dan
öğrenelim: “Hijyen esaslarına uygun olmayan gıda işletmesinin faaliyetini durduruyor veya para cezası uyguluyoruz. Hileli (peynire margarin katılması, tekstil boyasının gıdada kullanılması gibi) ürünleri ise piyasadan toplatıyor ve imha ediyoruz. 3 yıl içindeki ilk 2 tespitte ağır para cezaları uyguluyoruz. Buna rağmen 3 yıl içinde 3’üncü kez yapılırsa, bu da mevzuatta suç olarak tanımlanmıştır. Bu tür durumlarda da yine Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunuyoruz”...
Gariplik, "Suç" tanımlanmasında...
İlk tespitte, para cezasının yanı sıra
Cumhuriyet Savcılığı'na
bildirilerek,
suç tanımı yapılsa
bu ahlaksızlar
bir daha böylesi 
hırsızlığı yapabilirler mi?..
Bir söz var:
"Masanın üzerine çalınacak bir şeyler bırakılırsa, çalacak birileri çıkar"...
Meselenin özü,
fırsat vermemektir...