Merhaba kıymetli okuyucularım,
Albert Einstein Japonya’ya gittiğinde bir otelde kalıyordu. Otel çalışanına bahşiş vermek istedi ama Japonya’da bahşiş kültürü yoktu. Emekçi, “Bu işimin bir parçası, ben maaşımı alıyorum,” diyerek bahşişi kabul etmedi.
Einstein ise o gün Nobel Ödülü’nü kazandığını öğrenmişti. Sevincini paylaşmak için otel odasında bir not yazdı ve imzaladı:
“Mütevazı bir hayat, şuursuz bir başarı peşinde koşulan huzursuz bir hayata göre daha çok mutluluk verir.”
Yıllar sonra o not, Einstein’ın adını taşıdığı için 1 milyon 600 bin dolara satıldı.
Ama o cümlenin değeri aslında parayla ölçülemezdi. Çünkü mutluluk, pazarda satılan bir meta değildir.
İyi bir yatak satın alabilirsin, ama huzurlu bir uykuyu alamazsın.
Güzel bir ev alabilirsin, ama mutlu bir yuvayı satın alamazsın.
Mark Twain’in dediği gibi:
“İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca rahat bir vicdanla uyuyabilmek — işte ideal hayat budur.”
Ben her zaman şu çizgide oldum:
“Önce ben ne vereceğim, sonra ben ne alacağım.”
Çünkü alın teri, sadece kazanç değil; karakterin ta kendisidir.
Kazandığın şeyin kıymetini bilmek, emeğin disiplinini taşımaktır.
Bugün insanlar, “Babamın işini nasıl büyütürüm?” yerine “Nasıl kısa yoldan köşe olurum?” der oldu.
Oysa vermeden almak sadece Allah’a mahsustur.
Hayatta en büyük farkındalık, emek vermenin ve karşılığını hak etmenin erdemidir.
Kültür, farkındalık ve değer bilinci ailede başlar; orada kök salarsa toplumda yeşerir.
Mütevazı yaşamak küçülmek değil, insanca büyümektir.
Unutmayalım:
Mutluluk pazar da satılmıyor.
Hoşça kalın.
Kazım İLHAN
Sosyolog ve Aile Danışmanı
Mutluluk pazarda satılmıyor
Kazım İlhan
Yorumlar