Allah Teala, bizleri sadece kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır.(51 Zariyat: 56) Bu kulluk yolculuğunda bize biçtiği bir ömrümüz vardır. Bu ömrümüzü ya şükrederek ya da nankörlük ederek katederiz. (76 İnsan: 3) Nefse fücur yani her türlü kötülük yapma duygusu yanında takva yani her türlü iyilik yapma duygusu da ilham edilmiştir. Nefsi tezkiye eden, yani arındıran kurtuluşa ermiş olacak, onu kötülüklere gömüp kirleten de ziyana uğramış olacaktır.(91 Şems: 7-10) Bu kötülük işleme imkanı veya iyilik yapma fırsatı, insan nefsi için bir özgürlük ilhamıdır. Yüce Allah insana şifa olan iyiliği emreder fakat hastalık yapan kötülüğü yasaklar. İnsan, ruh ve beden, madde ve mana ile bir bütündür. Hayat içinde ölüme kadar ağrılı, sancılı, ateşli bedeni hastalıklar yanında ruhun fonksiyonları olan kalp, nefis, akıl ve vicdan konularında da manevi hastalıklara tutulabilir. İnsan, fücur, inkar, şirk, kibir, isyan, nifak, fısk, fitne, fesat, zulüm, ihanet, dalalet, cehalet, haset, iftira, yalan, sövme, zina isteği gibi Allah’ın sevmediği, yasakladığı, rıza göstermediği, günah yazıp ceza verebileceği, kalp, nefis, akıl ve vicdanlarda büyük yaralar oluşturan, manevi olarak ağrılı, sancılı, ateşli hastalıklara musallat olabilir. İlk insandan bugüne bu manevi hastalıklara tutulan, şifa da aramayıp her türlü sonuca hazır olduğunu sanan sorumlu varlıklar yanında hastalığını kabul edip şifasını arayanlar da olmuştur. Yaratılış kıssasında bunun en güzel örneğini görürüz. İlk insan Adem Peygamber Allah’ın yasak ettiği bir yiyeceği şeytan İblisin vesvese ve ayak kaydırma girişimi ile aklen yenmeyi düşünmüş, kalben kastetmiş ve bedenen gerçekleştirmiştir. Yüce Allah, birçok surede bu kıssayı anlatır. Bu tavrı isyan olarak nitelendirilir. Bizzat Adem Peygamber de işini zulüm olarak ifade eder. (20 Taha: 120-122) (Adem ve eşi Havva) dediler ki: Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.(7 Araf: 23) Manevi rahatsızlıklarına şifa arama girişimi sonucu, samimi tevbe ve bağışlanma sözlerini Allah kendilerine öğretmiş, onlar da tevbe ile istiğfar talep etmişler ve o da onların tevbesini kabul etmiştir.(2 Bakara: 37) Bunun yanında İblis, Yüce Allah’ın emrine itaat etmemiş, büyüklük taslama ve inkar hastalığına düşmüştür. (2 Bakara: 34) Firavun da isyan etme, ululuk ve rablık taslama gibi manevi hastalıklara tutulmuş ve şifa aramamıştır. Neticede o bizlere ibret olması için dünya ve ahiret cezalarına çarptırılmıştır.(79 Naziat: 21-26) İslamda hastalıklara asıl şifayı veren eş-Şafi ismi ile Allah’tır. (26 Şuara: 80) İnsan maddi veya manevi hastalıklarına şifa aramalıdır. Ancak bu arayış esnasında imtihan gereği sebeplere takılmamalı ve hakikatten sapmamalıdır. Çünkü insan bazen ilacı yapana, bazen ilacın kendisine, bazen ilacı yazana, bazen tedavi edene yani şifa araçlarına takılıp kalabilir ve gerçek şifa vereni göremeyebilir. eş-Şafi olan Allah “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerdeki hastalıklara bir şifa olan ve Müminler için hidayet rehberi ve rahmet olan Kur’an geldi.”(10 Yunus: 57. Ayrıca bakınız; 17 İsra: 82; 41 Fussilet: 44) buyurarak manevi hastalıklara şifa kaynağı olan ilaç ve devanın Allah kelamı Kur’an olduğu bildirilmiştir. Kur’an insana bütün mesajlarıyla kalbi, aklı, nefsi ve vicdanı selim, amelleri de salih hale getirmeyi hedef gösterir. İnsan madde peşinde koştururken çoğunlukla manevi hayatını ihmal eder. Manevi değerlerini unutan insana manevi hastalıklar tesir etmeye başlar. Kalp batıl inançlarla, nefis kötü işleri istemeyle, akıl yanlış düşünceler üretmekle, vicdan zulüm ve haksızlıklarla insanı baş başa bırakır. Beden de bu işleri yapıverir. Bu hastalıklardan kurtulup arınmanın yolu Kur’an ile şifa aramaktır. İnsan, takva, iman, tevhid, tevazu, itaat, samimiyet, adalet, riayet, hidayet, ilim, isar, doğruluk, ahde vefa, güzel söz, ırzı koruma gibi Allah’ın sevdiği, emrettiği, razı olduğu, sevap yazıp lütuf ve ihsanlar verebileceği, kalp, nefis, akıl ve vicdanlarda büyük huzurlar oluşturan, manevi olarak büyük mükâfatlara sahip olabilir. İnsan günahkar bile olmuş olsa ümitle şu ayete kulak ve gönül vermelidir: “ De ki: ‘Ey nefislerinin aleyhine aşırı giden (ömrünü israf eden) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü o, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.’”(39 Zümer: 53) Bu çağrı ne olursan ol gel demektir. Gel Allah’a tevbe et, Ona, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, kadere inan, vahye uy, ona ve rasulüne itaat et, peygamberleri örnek alarak yaşa, kötülüklerini iyiliklerle, tevbelerle gider ve Allah’ın rızasına ve sorumluluğunu imanla yerine getiren takva sahipleri için hazırlanan cennete gir, demektir.(3 Ali İmran: 15, 133; 4 Nisa: 59; 9 Tevbe: 66 Tahrim: 8; 72; 57 Hadid: 21) Netice olarak insan içerisinde Kur’an’ın indirildiği şifa ayı Ramazan ayında ve ömrü boyu maddi ve manevi hastalıklarına Kur’an’la şifa aramalı, şifa vereni tanımalı ve şifa araçlarını ve tabiplerini bulmalıdır. Şifa veren Allah’a namaz, oruç, zekat, sadaka gibi ibadetler ve güzel ahlakla kulluk yapmalı ve şifa araçları ve tabipleri için de şükretmelidir. Kalın sağlıcakla... Faruk ANA Asarcık Müftüsü