Her sabah aynı yüzle uyanıyoruz: Kendi yüzümüzle. Aynı ses içimizde konuşuyor, aynı düşünceler bazen dönüp dolaşıp geri geliyor. İnsan en çok başkalarıyla değil, aslında kendiyle uğraşıyor.

Kişisel gelişim denince aklımıza çoğu zaman dışsal hedefler geliyor: Daha verimli olmak, daha başarılı hissetmek, daha özgüvenli görünmek… Ama tüm bu “daha”ların temelinde çok daha derin bir mesele yatıyor: Kendimizle barışık olabilmek.

Kendinle baş etmek; sabah uyanıp aynaya baktığında gördüğün kişiyi tanımayı, anlamayı ve zamanla kabullenmeyi gerektirir. Çünkü çoğu zaman en acımasız eleştirmenimiz biziz. “Yetersizsin, başarısızsın, geç kaldın, hata yaptın...” diye diye içimizde küçük bir savaşa dönüşüyor bu ses.

Ama şunu unutmamak gerekiyor: İnsan gelişmek için önce kendini çözmeyi öğrenmeli. Hatalarımızdan utanmak yerine onlardan öğrenmeye çalışmalıyız. Eksiklerimizi bastırmak yerine onları fark edip neye ihtiyacımız olduğunu keşfetmeliyiz. Duygularımızı suçlamak yerine, onları dinlemeyi öğrenmeliyiz.

Kendinle baş etmek; kendine karşı nazik olmayı, bazen durmayı ve sadece “bugün de böyle” diyebilmeyi kapsar. Kişisel gelişim, sürekli bir yükseliş değil; bazen düşmek, bazen dinlenmek, bazen de sadece kalabilmektir.

Unutma, gelişim bir varış noktası değil, bir yolculuktur. Ve bu yolculukta en önemli eşlikçin sensin. O yüzden kendine biraz daha şefkat, biraz daha sabır göster. Çünkü en zor yolculuklar bile, kendine dürüst olduğunda kolaylaşır.