Aile, birbirlerine akrabalık bağıyla bağlı olan bireylerin oluşturduğu toplumun temel yapı taşını oluşturan dinamik bir kurumdur. Bu kurum, insanın yaşam serüveninin başlamasıyla kendisine yer edinmiş olup kökleri ilk insana kadar uzanan eski ama hiç eskimeyen aksine kendini daima diri tutan ve toplumun şekillenmesinde aktif bir rol alan yapıya bürünmüştür. Toplumun değişim ve dönüşümünde azımsanmayacak bir etkiye sahip olan aile kurumuna, üstlenmiş olduğu çok yönlü fonksiyonlarından olacak ki; İslam dini büyük bir önem atfetmiştir.
         Kur’an-ı Kerim, insanın tek bir nefisten bir dişi ve bir erkek olarak yaratıldığından(1) bahseder. Bu ve bu meyandaki ayetlerden de yola çıkarak, İnsanın fıtrat olarak yalnız yaşamaya değil bir grup ya da bir topluluk içerisinde yaşamaya daha yatkın olduğu görülür. Fıtrat dini olan İslam, bireylerin bir aile kurmalarını ve böylelikle iç dünyalarında hissettikleri bu fıtri duygularını yerine getirmelerini istediği gibi kendi değerleriyle bezenmiş bir toplumun da temellerini atmak istemiştir. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir sosyal hayatın, insanın bu özelliklere sahip olmasıyla mümkün olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Allah, insanı bir nefisten ve ondan da huzura, sükûnete ve mutluluğa erişeceği eşler yaramasını, onların arasına sevgiyi ve merhameti var etmesini varlığının delilleri arasında saymıştır.(2) Bu hasletlerin yanında adalet, sadakat, merhamet ve hakkaniyet gibi hiç kimsenin itiraz etmeyeceği vasıflar İslam’ın, olmasını vaaz ettiği önemli noktalardır. Bu özelliklerle donanmış fertlerden meydana gelen bir toplum, elbette herkesin huzur, mutluluk ve güven içerisinde bir yaşamın oluştuğu toplumdur.
     Aileyi nesiller arasında bir eğitim-öğretim köprüsü olarak gören İslam, milli ve manevi değerlerin, toplumsal sorumlulukların, kişilik hak ve hukukların, birlikte yaşama ahlakının ve yaratılış gayesinin öğretilmesi ve bu değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasını anne ve babalara bir sorumluluk olarak yüklemiştir. Bu sorumlulukların yanında aileyi bir güven ve dayanışma merci olarak onu farklı bir perspektiften ele alan İslam, “ ....Onlar sizin için bir elbise siz de onlar için bir elbisesiniz.”(3), “ Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir.....”(4) ayetleriyle ailenin bir güven ve bir dayanışma ocağı olduğunu gösterir bize. Hz Peygamberin “Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır......”(5) hadisi aileyi,  iyi hatta en hayırlı olmanın kriterleri arasına sokarak aileye farklı bir anlam kazandırmıştır. Hz Peygamber aile fertlerinin bir emanet bilinciyle birbirlerine muamelede bulunmalarını ve iletişimlerini sevgi, rahmet ve samimiyet temelleri üzerine kurmalarını tavsiye ederek aile kurumunun uzun ömürlü olmasını amaçlamıştır. Bu bağlamda aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamamız gereken, İslam’ın aile olmak kadar aile kalmaya verdiği önemi dile getirmek istiyorum. İslam’ın bu ana fikrini, toplumun temel taşı olarak tarif ettiğimiz aile kurumunun üstlenmiş olduğu fonksiyonları yerine getirebilmesi ve kendi kalıcılığını tahkim edebilmesi açısından çok kıymetli görmemiz gerektiğini düşünüyorum.
     İslam, aile kurumunun toplumun şekillenmesinde merkeze almış ve onun üstlenmiş olduğu bu misyonu yerine getirebilmesi için de sahip olması gereken bir takım özellikleri açıklamış ve bunlara haiz olan ailelerden teşekkül eden toplumların daha sağlam, daha huzurlu ve daha yaşanılabilir bir toplum olacağı vurgusunu yapmıştır. Aileye salt bir bakış açısıyla bakmayan İslam, onu geçmişle gelecek arasında bir ilim ve kültür köprüsü olarak çok daha farklı bir noktaya ulaştırmıştır. İslam, aileye canlı bir organ gibi bakmış ulaşmış olduğu her devirde sahip olduğu  kıymetli hasletleri de taşıması gerektiğini savunmuştur. Saydığımız ve sayamadığımız nice özellikleri bünyesinde barındıran aile kurumu için “ aile olalım aile kalalım” diyorum.


GÜVEN BOZDAĞ
Din Hizmetleri Uzmanı