Merhaba kıymetli okuyucularım; aşağıdaki hikâye ünlü bir Portekiz Halk Masalı olan Stone Soup’tan alıntıdır. Masalla beraber kıssadan hisse yapıp, Biz Olmak ile ilgili bir yazı okuyacaksınız. Umarım beğenirsiniz. Biz Olmak... Bir gün yoksul ve yalnız bir köye elinde torbası ile bir yabancı gelir. Gelen yabancıdan korkan köy halkı evlerine kapanır. Yabancı köy halkına kendisinden kimsenin korkmamasını, sadece bir gezgin olduğunu, gece için yatacak bir yer istediğini bunun karşılığında malzeme verdikleri takdirde onlara yemek yapabileceğini söyler. Köy halkı yabancıdan çok korkmuştur, çok da yoksul oldukları için fazla yiyecekleri yoktur ve hiçbiri yemeklerini yabancı ile paylaşmak istememektedir. Ona paylaşacak bir şeyleri olmadığını ve kimsenin onu misafir etmek istemediğini söylerler. Yabancı “olsun” der. “Siz beni istemeseniz de ben bu gece burada kalmak zorundayım. Gece karanlıkta yola devam etmem çok zor. Kendim için bir çorba yapacağım isterseniz siz de benimle çorbayı paylaşabilirsiniz.” Yabancı köyün ortasında bir ateş yakar, kuyudan su çeker ve içine çantasından çıkardığı taşı atar. Bunları yaparken bir yandan da kendi kendine konuşmaya başlar. “Nefis bir çorba bu, harika olacak keşke bir parça kabak da olsaydı.” Bu arada bütün köy halkı gizli gizli evlerinin penceresinden yabancının çorba yapışını merakla seyretmektedir. Köydekilerden biri evinden küçük bir kabağı korka korka yabancıya getirir. Yabancı kabağı alır ve çorbanın içine koyar. Tekrar kendi kendine konuşmaya başlar. “Harika bir taş çorbası bu, kabakla çok daha leziz oldu keşke biraz da havuç olsa.” Köylüler yavaş yavaş evlerinden çıkarak kendilerine sakladıkları sebzelerden ufak parçalar getirmeye başlar. Yabancı bütün sebzeleri alır ve kaynattığı taş çorbasının içine doğrar. Bir yanda çorbanın harika olduğunu söylemeye devam eder. Sonunda çorba pişer ve yabancı tüm köylülere evlerinden tabak getirmelerini söyler ve hep birlikte çorbayı içerler. Çorba çok güzel olmuştur. Herkes şaşkındır. Ortada hiçbir şey yokken bir anda bir taş sayesinde nefis bir çorba yapılmış ve aç olan herkes doymuş, uzun zamandır bir araya gelmeyen insanlar ateşin etrafında konuşmaya başlamıştır. Köylüler bu güzel günü yeniden yaşamak için yabancıdan elindeki sihirli taşı satmasını ister. Yabancı taşı asla satmayacağını belirtir ve ertesi gün köyden ayrılır. Dönüş yolunda çocuklar yabancıyı beklemektedir. Yabancı çantasından taşı çıkarır ve en genç olanına taşı verir. “Sihir taşta değil. Bu sıradan bir taş köye girerken yolda bulup heybeme atmıştım. Asıl sihir köylülerde, mucizeyi onlar gerçekleştirdi. Sen de artık yeni bir mucize gerçekleştirebilirsin” der. Bunu yaparken de aslında kendimize zarar verdiğimizi görmüyoruz. Her zaman bir kurtarıcının gelmesini ve bizi içinde bulunduğumuz durumdan çekip çıkarmasını bekliyoruz. Sonuç olarak; aynı sihir gibi sadece bu iksirin oluşmasını sağlayanın taş değil biz olduğunu anlayalım yeter. İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.( Mevlana) Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim. Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoş çakalın... KAZIM İLHAN SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMANI