İlkbaharda beklenen yağış haziran ayında etkisini göstererek, yurtta sel felaketine yol açtı, yine canlar aldı.
Karadeniz ile birlikte başkent Ankara ve İç Anadolu, günlerce yoğun yağışların etkisi altında kaldı. Kurak geçen kış ve ilkbaharın ardından gelen sağanak barajların dolması adına sevindirirken, altyapı yetersizliği ve çarpık kentleşme eksikliğinden ölümlere neden olması o denli üzücü. 
İki yıl önce de Batı Karadeniz’de aşırı yağışlar sonucu oluşan sel, önüne ne kattıysa denize sürüklemiş, sulara kapılan evler kağıt gibi yırtılmış, onlarca yurttaş canından olmuştu.
Her yıl bu aylarda kendisini gösteren ve özellikle Karadeniz Bölgesi’nde can ve mal kayıplarına yol açan sel felaketinden hiç ders almıyoruz. Günler geçtikten sonra deprem ve orman yangınları gibi unutup gidiyoruz. Oysa felaketten sonra çıkarımda bulunup gerekli önlemleri hayata geçirsek, belki bu denli yıkım ve can kayıpları olmayacak. 
 Sera gazı salınımı sonucunda oluşan küresel ısınma dünyayı pençesi altına aldı. Oluşan orman yangınları ve seller ülkeleri vuruyor, çok sayıda yitimler yaşanıyor. Küresel ısınmadan en çok olumsuz etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Son yıllarda acılara yol açan felaketler bunun kanıtı. 
Karadeniz’de istisnasız her yıl su taşkınları oluyor. Kentlerde altyapılar maalesef yetersiz. En az yağışta bile cadde ve sokaklar göle dönüyor, alt geçitlerde trafik duruyor. Yerel yönetimler bu konuda sınıfta kalıyor. Açıklamalarına bakılırsa her şey yerli yerinde. Lakin, “görünen köy kılavuz istemez”. Sel felaketinde yetersizliği ortaya çıkıyor. Eleştirileri ciddiye alıp gereken önlemleri almaları öncelikli görevleri.
Küresel ısınmanın yanında doğaya hoyrat davranılması, yapısının bozulması önemli etken yaşadığımız felaketlerde. Daraltılan dere kenarlarına yapılan bina sahipleri kadar yapı ruhsatı veren yerel yönetimlerin büyük sorumluluğu ve suçu var ölümlerde. 
Karadeniz’in tüm illerinde dere kenarlarına ölüm evleri yapılıyor, yetkililer de buna onay veriyor. Yaylalar başka alem. Çok katlı ucube binalar doğayı esir aldı. İmar affı yasaları ile o binalar yıkılmaktan kurtuluyor. 
Bölgenin bir diğer belası her dereye kondurulan Hidroelektrik Enerji Santraller. Pıtrak gibi Karadeniz’i istila etti HES’ler. Yerleşim yerlerinde açılan taş ocakları için kesilen ağaçlar adına Modern Katık Atık Tesisi denilen çöplükler yeşili tüketiyor. Sonunda “afetlerin sorumlusu, suçlusu kim?” diye soruyoruz. Suçlu, doğayı koruyamayan, dere yataklarını daraltan ve oralara evler yapan, altyapıları ıskalayan, felaketlerden ders alamayan bizleriz...