ABD’nin günümüzde Türkiye’ye karşı uyguladığı iki yüzlü, güvenilmez politikasına çeşitli kez tanık olunca, onların emperyalizme karşı yürüttüğü mücadeleyi daha iyi anlıyoruz... Yayılmacı ABD’nin ülkeleri parçalayıcı tutumlarını, hakkı olmadığı halde iç işlerine müdahalesini, darbe girişimlerini desteklerini, kışkırttığı iç ayaklanmalarla savaşa sürüklemesini onlar ta 50 yıl önce gördüler... İşgalci ülkelere karşı, kısıtlı olanaklarla başlattığı Kurtuluş Savaşı sonucu bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ten esinlenerek insanlığı sömüren emperyalizme direndiler. Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye’yi emperyalist ülkelerin boyunduruğundan kurtaran Mustafa Kemal Atatürk gibi bağımsızlığı ve yurtseverliği benimsemişlerdi. Tek idealleri “Tam bağımsız Türkiye” sloganı ile emperyalizme boyun eğmemekti. 6. Filo’nun Türkiye’nin limanlarını sömürge gibi kullanmalarına direnmiş, kısa sürede Dolmabahçe’den demir almasını sağlamışlardı. Bağımsızlık, eşitlik hak ve özgürlük mücadelelerinde hep ezilen, sömürülen ve garibanın yanında yer almışlardı. Anadolu’nun çeşitli kentlerinde dünyaya gözlerini açan, farklı kentlerinde okuyan üç genç “tam bağımsız ülke” ideali ile bir araya gelmişti. Biri İstanbul Hukuk ve ikisi Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ndeki eğitimlerinde lise yıllarında başlayan antiemperyalist görüşleri şekillenmişti. İdealleri uğruna verdikleri mücadelede fikir dernekleri kurmuşlar, silahlı eylem yapmalarına rağmen hiç kimseyi öldürmemişlerdi. Uzun boylu genç, Sivas’ın İmralı İlçesi'nde elinde silahı olduğu halde Mehmetçiğe karşı koymamış, teslim olmuştu. Görevini yapan, kendilerinden biri olan askere direnmemişti. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilmelerinin üzerinden tam 49 yıl geçti. Emperyalizme karşı çıkmanın, tam bağımsızlığı savunmanın bedelini doğanın canlandığı, güneşin her yeri aydınlattığı bir bahar sabahı karanlığında, 6 Mayıs 1972’de idam edilerek ödediler. İdamlarının önlenmesi için avukatları Halit Çelenk’in koşuşturması ile Meclis’te ve kamuoyunda yoğun girişimlerde bulunuldu, ama sonuç değişmedi. İsmet İnönü ve Metin Oktay’ın idam kararına karşı verdikleri amansız mücadeleye karşın, “üçe üç” sloganı ile Meclis’ten çıkan “evet” oyu sonucu 6 Mayıs’ın alaca karanlığında Ulucanlar Cezaevi’ne kurulan idam sehpasında son nefeslerini verdiler. Süleyman Demirel’in yıllar sonra “siyasi hatalarımdan biriydi” diyerek nitelendirdiği idam kararı, Türk demokrasi yaşamının en büyük defolarındandı. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan’ın idamlarına karşı misillemeydi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin Aslan’ı darağacına göndermek. Meclis’te idamlara “evet” oyu kullanan Adalet Partisi milletvekillerinin “üçe üç” diye haykırmaları da bundandı. Menderes ve arkadaşlarının idamı, demokrasi tarihinde nasıl “ kara leke” olarak yer aldıysa, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının boyunlarına yağlı urgan geçirmek de demokrasinin bir başka “kara lekesiydi”. “Darağacındaki üç gencin” antiemperyalist, yurtsever ve tam bağımsızlık yanlısı siyasi görüşleri, ezilenin ve yoksulun yanında yer alan tutumları, kuşkusuz unutulmayacak, her daim anılacak.