Merhaba kıymetli okuyucularım;
Unutmayalım:
Deprem konusunda sicili ve geçmişi hep olumsuz bir ülkede yaşıyoruz.
Korku ve kaygı ile yaşamak adeta kaderimiz oldu.
Bugün Balıkesir’e geldik, biraz önce çok etkili ve korku verici bir depremle karşılaştık (6,1).
Depremin nerede, nasıl karşımıza çıkacağını bilme şansımız yok.
Ama şunu biliyoruz: Depreme dayanıklı binalar yapmak elimizde!
Bölge halkına, insanlarımıza, ülkemize büyük geçmiş olsun.
Rabbim daha büyük felaketlerden bizleri ve ülkemizi korusun.
Deprem “bana bir şey olmaz” diyebileceğimiz bir mesele değil; biz bu konuda ağır hasar almış bir milletiz.
Maalesef “dün dündür, bugün bugündür” mantığı ile, gece yaşar, gündüz unuturuz.
Uzakdoğu’da bir ülke var; deprem ve tsunami konusunda ağır bedeller ödemiş ama ders almış.
Devlet ciddiyetiyle, halkıyla el ele, felaket anında saniyeler içinde müdahale eden bir yapı kurmuş.
Bizde ise çoğu zaman işler seçim döneminde kapı kapı dolaşmakla, sonrasında ortadan kaybolmakla sınırlı.
Bu sadece bir parti meselesi değil; gelen de giden de değişmiyor.
Elbette her şey devletten beklenmez. Ama halkın eğitilmesi, bilinçlendirilmesi, denetimlerin sıkı yapılması şart.
Dere kenarına ev yapan da buna göz yuman da, anız yakan da, otopark ve engelli erişimi olmayan binalara ruhsat veren de aynı zincirin halkalarıdır.
Biz hâlâ “yaptık oldu, Allah kerim” anlayışıyla hareket ediyor, felaket sonrası suçlu arıyoruz.
Oysa suç, önlem almayan hepimizde.
Yaşanan her deprem, her sel, her yangın bize aynı gerçeği haykırıyor:
“Uyan! Yoksa bir gün çok geç olacak.”
Unutmayalım:
İki elin biri sen, biri ben… Birlikte nice ilkleri duymaya ve çevremizi uyandırmaya devam edelim.
Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. (Kazım İlhan)
İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz. (Mevlana)
Toplumun ve ailenin en büyük ilacı doğru iletişimdir. (Kazım İlhan)
Birlikte “siz, biz” demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı, neşeli yarınlar dilerim.
Hoşça kalın.