Ne çok severdim,
gençlik yıllarımda
1 Mayısları...
"Bahar Bayramı" dediklerinde,
"İşçi Bayramı" olarak anıldığında,
"Emek ve Dayanışma Günü"
ilan edildiğinde de...
Çünkü, "Bahar Bayramı"nda
tabiat ananın
uyanışı,  
"İşçi Bayramı"nda da
gelecek
için
umut vardı...
Ta ki,
1 Mayıs 2009'da, "Dünyanın
en büyük emekçisi"
ni
kaybedene kadar!..
Sebahattin Ali'nin
dediği gibi
"Göklerde kartal gibiydim"
o Hakk'a
yürüdüğünde,
kanatlarımdan vurulmuştum!..
O kadın, benim
anamdı...
Babam da
yoktu...
Onu da 1993 yılında
yitirmiştim...
Aradan 30 yıl geçti...
Elbette babamı da
çok seviyordum ama
annesi ölen
her çocuk gibi ben de yarım
kalmıştım, o 1 Mayıs'ta...
Benim için
baharın da
bayramın da tadı
kaçmıştı...
İşte o günden bu yana
içim buruktur,
her 1 Mayıs'ta...
Yanlış anlaşılmasın
elbette!..
Doğuran,
büyüten, yetiştiren,
yemeyip yediren
ve yokluklara aldırmayıp
fedakarlığın
doruğunda
üreten emekçilerdi,
bütün anneler!..
Mesai kavramı bilmeyen,
yalandan yere rapor alıp
işe gelmemezlik
etmeyen,
işini savsaklamayan
ve hizmet
ettiklerine de
asla isyan etmeyen
emekçilerdi, onlar!..
"Anneler Günü"
yazısı gibi oldu ama
ben sevdiklerimi
belirli günlerde
anıp,
arayanlardan
değildim...
1 Mayıs'ta,
böyle büyük 
bir "abide"
kadını kaybetmiştim!..
Rabbimin onu 
böyle bir emekçi
gününde
yanına alması da
tevafuktu...
Sanki;
emeği, alın teri, göz nuru,
fedakarlığı ve cefakarlığı
ilahi olarak
adeta tescil edilmişti...
1 Mayıs gibi 
bir günde
vefat
etmek,
başka nasıl izah edilecekti?..
Annem başta olmak
üzere, dünyanın her yerindeki,
bütün emekçilere dualarımla
"selam olsun" diyorum...
Ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in
"İşçinin ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz"
hadisini
hatırlatarak,
bütün emekçilere
hak mücadelesinde
başarılar diliyorum!..