Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” manasındaki nefk kökünden türetilen infak “bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak” manasında kullanılmaktadır. Dini-ahlaki bir terim olarak genellikle “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara ayni ve nakdi yardımda bulunması” demektir. Bakara suresinin 2. ayetinde Allah’a samimiyetle inanan Müminlerin özellikleri sayılırken iman ve namazın ardından infak zikredilmiştir. Fahreddin er-Razi’ye göre bu ayet farz ve mendup olan infak çeşitlerini kapsamaktadır. Farz olan infak zekatla, kişinin kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak üzere yaptığı harcamalar ve ülkenin savunmasına yapmış olduğu katkıları kapsamaktadır. Mendup olan infak ise bunların dışında kalan sadaka kabilinden harcamaları kapsamaktadır. (Mefatihu’l- Gayb,2,20-29) İslami inanca göre servetin asıl sahibi Allah’tır. Onun emanet olarak verdiği bu maldan insanın başkalarına infakta bulunması gerekir. (En-Nur 24/33; el- Hadid 57/7). Bakara suresinin 261- 274 ayetlerinde Allah’ü Teala, infak ahlakının temel ilkelerini vermektedir. 1- Allah’ü Teala, genellikle iyiliklerin sevabını bire on verdiği halde “Allah yolunda harcama yapanlara” bire yedi yüz iyilik sevabı vereceğini ilan etmektedir. 2- Allah yolunda harcama yapan başa kakıp incitme yapmaz. Verdiği malın arkasından kem söz söylemez. Başa kakıp incitmeyenler için Allah katında özel müjdeler vardır. 3- Eğer hem malı sadaka verip hem de arkasından verilen kişiyi üzecek kem söz söylenecekse, en azından malı vermeyip iyi bir söz ile onu uğurlaması başa kakılan maldan daha iyidir. 4- İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızası için yapılmalıdır. 5- İnfak ve tasadduk kazanılan malın en iyilerinden seçilerek verilmelidir. Sadakayı veren kişi, kendisi elini gönül hoşluğuyla uzatıp alamayacağı malı fakire ve yardıma muhtaç olanlara vermemelidir. 6- İnfakta bulunan kişi onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır. Bu sebepledir ki Selçuklular devrinden başlayan ve Osmanlıda zirve yapan sadaka taşı alışkanlığı, bizim milletimize ait bir kültür haline gelmiştir. “Veren el alan elden üstündür” düsturu gereği dar sokaklarda, gecenin bir karanlığında sadakasını bırakacak olan kişi tanınmamak için gecenin karanlığını seçerek sadakasını taşın oyuğuna bırakır. Aynı gecenin karanlığında oradan ihtiyacı olan kişi sadece ihtiyacı kadar olanı alır ve fazlalığı geriye, sadaka taşının oyuğuna bırakırdı. 7- Zekât, farz olan bir ibadet olduğu için Müslümanların kimin zekat verdiğini görebilmeleri ve diğer Müslümanlara örnek olması için açıktan verilmesi icap eder. Ancak sadaka, nafile bir ibadet olduğu için, infak edilirken gizli olarak yapılması en uygun olanıdır. Bunun en güzel örneği de Müslümanlarda anane haline gelen “sadaka taşı” gibi “Zimem defteridir”. Eskiden zengin olan Müslüman bir kişi mahalle bakkalına giderek “çıkar bakalım şu Zimem defterini” der bakkaldan Zimem defterini ister ve o defterde bulunan borcu hesap ettirip borcun tamamını öderdi. Buna gücü yetmeyen ise birinci sayfası ile filanca sayfası arasında bulunan borcu öderdi. Ramazan ayına yeni girdiğimiz şu günlerde, Zimem defteri çok çok önemlidir. Bu geleneğimizi devam ettiren zenginlerimizin olduğunu biliyoruz. Allah’tan niyazımız; şu pandemi günlerinde sıkıntısı olan Müslümanlara yardım eden zenginlerimizin sayılarını artırmasıdır. Ünal ÖZTÜRK Lâdik İlçe Müftüsü