İnsanlığın başta gelen faziletlerinden biri helâl dairede yaşamak, helâl kazanmak ve helâl yolda harcamaktır. Cenab-ı Hak, bizi imtihan etmek için bazı şeyleri haram, bazılarını da helâl kılmıştır. Fakat helâl dairesini o kadar geniş tutmuştur ki harama girmeye ne ihtiyaç ne de mecburiyet vardır. Sonra haram daireyi mayınlı bölge gibi tehlikelerle doldurmuş, helâl daireyi de meyvelerle dolu güllük gülistanlık bir bahçeye döndürmüştür. Birçok emir ve yasağı da sırf bizim iyiliğimiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz için koymuştur. Haramla beslenen bir vücut, dünyada haramı terk ederek tövbe suyu ile temizlenmezse ahirette cehennem ateşi ile temizlenecektir. 
Müslümanların her hususta haram ve helale riayet etmeleri gerektiği gibi özellikle yeme içmede haramlardan kaçınmaya özen göstermeleri gerekir. Zira yenilen şeylerin ve alınan gıdaların, insanın maddi vucut yapısında ve teşekkülünde olduğu gibi manevi terakkisinde de çok büyük tesiri vardır.
Onun için kişi önüne gelen ve eline geçen her şeyi değil, dinin müsaade ettiği şeyleri yiyip içmelidir çünkü yemek ve içmek hayatın gayesi değil, gaye olan hakiki kulluğun vasıtasıdır. Haram gıda ile beslenen uzuvlar bir fesat makinesi gibi şerre çalışır hatta bu durum kişinin sulbünden meydan gelecek olan çoluk çocuğuna dahi sirayet eder.
Helal ve temiz yiyen insanların azalarından hayırlar ve faziletler tezahür eder. Helal ve temiz yiyenin bünyesi sağlam, karakter ve seciyesi sağlam, kalbi huzurlu, ibadeti güzel ve duası makbul olur.
Nasıl ki bizler, bedenimize rahatsızlık veren gıdalara karşı dikkat ediyor; tansiyonumuz, şekerimiz, kolesterolümüz veya bir başka rahatsızlığımız varsa yiyeceğimizi dikkatle seçiyorsak, aynen bunun gibi; ruhumuza zarar verecek gıdalardan da kaçınmamız gerekiyor. Zira bozuk bir yemeğin yenmesi, nasıl mideyi ve vücudu ifsad ediyorsa, haram ve şüpheli yemekler de insanın gönül dünyasını ifsâda sürüklüyor.
Bu sebeple Rabbimiz bizleri şöyle îkaz ediyor:
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (el-Bakara, 168)
Peygamberimiz (sav) de “Helali istemek ve aramak bütün Müslümanlar üzerine farzdır” buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir. Yine Peygamberimiz (sav); “İbadet on kısımdır; dokuzu helâl rızık talep etmek, biri ise diğer amellerdir.” Buyurur. Ayrıca “Bir kimse kırk gün helal yerse Allah onun gönlünü nurla doldurur ve gönlünden diline hikmet pınarlarını açar.” hadis-i Şerifi de ölçümüz olmalıdır.
Dolayısıyla haram ve şüpheli lokmalar, büyük bir hassâsiyetle kaçınmamız gereken hususlardır. Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati şöyle ifade buyurur:
“İnsanın nûrunu, kemâlini artıran lokma, helâl kazanç ile elde edilen lokmadır. Haram lokma ise, kandilimize konunca kandili söndüren yağa benzer. Sen ona yağ değil, su adını koy, çünkü ışığımızı söndürüyor.
Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da merhamet de helâl lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset ve hile doğarsa, bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmanın haram olduğunu bil.
Hiç buğday ektin de arpa çıktığını gördün mü? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür?
Lokma tohumdur. Düşünceler onun mahsûlüdür. Lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Helâl lokmadan, Allâh’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar.”
Yazımızı Necip Fazıl’ın şu sözüyle bitirelim; “Helal ile beslersen çocuğunu hürmet ile öder borcunu, haram ile beslersen onu hakaret ile öder borcunu”. Selam ve dua ile.
Şaban Uzal Tekkeköy Müftülüğü Vaizi