Behçet hastalığının romatizmal bir hastalık olduğunu ve ergenlik veya gençlikte başladığını anlatan Acıbadem Eskişehir Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Kibar Çamurlu, hastalığa ilişkin bilgi verdi.
30-40 yaşlarında hastalığın en yüksek seviyeye ulaştığını aktaran Dr. Çamurlu, “Hastaların büyük kısmında yaş ilerledikçe hastalığın şiddetinin azaldığı görülür” dedi. Behçet hastalığının en sık görünen belirtisinin ağız yaraları olduğunu dile getiren Deri Hastalıkları Uzmanı, “Dolayısı ile sık tekrarlayan ağız yaraları olanlara mutlaka behçet hastalığının diğer belirtileri sorulur ve şüpheli bir durum var ise daha detaylı incelemeler yapılır” dedi.
Dr. Çamurlu, Behçet hastalığının diğer belirtilerini ise şöyle anlattı:
“Cinsel bölgede yara oluşumu, göz tutulumu, gözlerde yaşarma, ağrı ve bulanık görme olabilir. Bu belirtiler varsa göz uzmanının muayenesi istenir. Behçet hastalığında eklem tutulumu söz konusu olabilir ve bu durumda tıpkı eklem romatizması gibi eklemlerde şişlik, ağrı ve hareket kısıtlığı yaşanabilir. Hastanın şiddetli baş ağrıları olabilir ve bu durumda beyin ve beyin damarları tutulumu açısından Nöroloji Uzmanı’nın değerlendirmesi istenir.”
MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM GEREKLİ
Behçet hastalığında çoğu zaman bir Deri Hastalıkları Uzmanı tarafından tanı konulduğunu anlatan Dr. Eda Kibar Çamurlu “Tanıyı doğrulamak için romatoloji, göz ve nöroloji uzmanlarıyla bilgi alışverişinde bulunulması uygundur. Behçet hastalığına multidisipliner yaklaşım gerekir” şeklinde konuştu.
TEDAVİSİ TUTULDUĞU ORGANA GÖRE DEĞİŞİR
Behçet hastalığının tutulmuş olan organa göre planlandığını belirten Dr. Çamurlu “Genelde sadece ağız yaraları varsa daha basit ve yan etkisi az olan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Eklem tutulumunda kortizon içeren ilaçlar gerekebilir. Göz, beyin ve damar tutulumunda immunsupresif ilaçlar, başka değimle vücudun savunma sistemini baskılayan güçlü ve yan etkileri fazla olan ilaçlar ile hastalık kontrol altına alınır. Genel bir kural olmamakla birlikte, Behçet hastalığı erkeklerde kadınlara nazaran daha şiddetli bir seyir izleyebilir” dedi.
GENETİK FAKTÖRLER ETKİLİ
Behçet hastalığında genetik faktörlerin etkili olduğunu anlatan Dr. Çamurlu şu bilgileri verdi:
“HLA-B51 dediğimiz bir gen pozitif bulunur ve bu hastalarda tanı amaçlı bu genin olup olmadığına bakılması gerekir. Ancak bu geni taşıyan herkeste Behçet hastalığı olmayabilir. En sık Japonya, Türkiye ve İpek Yolu üzerinde bulunan bölgelerde ve ülkelerde görünür. Avrupa ve Amerika kıtası ülkelerinde nadir görülen bir hastalıktır. Bu durum Behçet hastalığında genetik yatkınlık olduğunu destekler niteliktedir.”
TEDAVİ EDİLMEZSE KÖRLÜĞE KADAR İLERLER
Göz tutulumu durumunda eğer tedavi zamanında olmazsa veya uygun ve yeterli tedavi olmazsa körlüğe kadar ilerleyebileceğine dikkat çeken Acıbadem Eskişehir Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Kibar Çamurlu, “Beyin ve damar tutulumu durumunda ise bazı geri dönüşümü olmayan hasarlar bu organlarda gelişebilir. Bu yüzden bu hastaların düzenli takibi gerekir. Uygun tedavi ve kontroller durumunda bu hastalık çoğu zaman 50’li yaşlardan sonra giderek şiddetini kaybeder, hastalarda klinik iyileşme söz konusu olabilir” ifadelerini kullandı.