Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, üzerinde çalıştıkları önemli bir düzenleme olduğunu belirterek, “Şimdi kredibilitesi bozuk, kredi alma imkânı kalmamış yani mevcut kredileri ödeyemediği için bu şekilde mali yapısı bozulmuş, iflas etmiş esnafımıza yönelik olarak, sıfırı faizli ve küçük bir destekle ayağa kalkması mümkün olan esnafımıza yönelik olarak bir kredi mekanizması üzerinde çalışıyoruz. İlk defa açıklıyorum burada. Şimdi önemli bir düzenleme olduğu için sigorta mekanizmasını da içeriyor, onu da modele katacak şekilde düzenleme yapacağız. İnşallah onu da kısa süre içinde hayata geçirmiş olacağız” dedi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Canikli, konuk olduğu bir televizyon programında soruları yanıtladı. Yeni tüketicinin korunması hakkındaki kanunla cayma hakkı, tüketici hakları, ticari reklamlara ilişkin düzenlemeler getirilmesinin vatandaşa yansımalarının nasıl olacağı sorusu üzerine Canikli, “Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ifade edilince tabi gümrük hemen öne çıkıyor. Belki doğrusu da o fakat ticaret ve onunla ilgili alanlarda en az onun kadar toplum hayatında etkili ve onu yönlendirme imkânına sahip. Herkesi ilgilendiren, 78 milyon tüketiciyi ilgilendiren alan aslında. Söylediğiniz yasal düzenlemeden sonra ona bağlı ikinci düzenlemelerde gerçekleştirdik. Bazı şeyler Türkiye’de çok yeni olmaya başladı. Bundan 10 yıl önce, 15 yıl önce tüketici haklarının korunması ve tüketicilerimize daha kaliteli ve evrensel standartlarda mal ve hizmet sunulması konusu Türkiye’nin çok gündeminde olan bir konu değildi. Başka öncelikler vardı. Onlar hiç tartışılmaz. Ben çok iyi hatırlıyorum bizim üniversite yıllarımızda bugünkü fiyatlarla söylüyorum kilosu 5 liraya sucuk satılırdı. Tabi normal etten böyle bir ürünün satılması, üretilmesi mümkün değil. Bunun örnekleri çoğaltılabilir, birçok vatandaşımız buna benzer hadiseler yaşamıştır hayatında. Tabi onun dışında özellikle dünyada yasaklanmış birçok ürün Türkiye’de katkı maddesi olarak ya da doğrudan ürün olarak satılabiliyor, tüketicilerimiz bunları uzun süre tüketebiliyordu. Birçok alan için geçerli aynı şekilde normal kullandığı ihtiyaçlar içinde geçerli kırtasiyeden oyuncağına kadar hepsi için geçerlidir” diye konuştu.
“BUGÜN BU ORANLAR YÜZDE 4’E DÜŞMÜŞ DURUMDA, TABİ AMACIMIZ DAHA DA MİNİMİZE ETMEKTİR”
Sağlık açısından zararlı olmayan ürünlerin kullanılması amacıyla bu noktada tüketicinin ve tüketici haklarının korunması konusunda gerekli hassasiyet ve algının söz konusu olmadığını kaydeden Canikli, şöyle konuştu:
“Suçlamak için söylemiyorum, tespit olarak söylüyorum. Özellikle 2012’den itibaren bu tamamen değişti. Artık bugün itibariyle dünyanın en gelişmiş ülkelerinde ve ekonomilerinde tüketici haklarında hangi kurallar yürürlükte ise Türkiye’de bunlar en üst seviyede, altında yok üzerinde. Daha da üzerinde onlardan, daha fazla gelişmiş, hassas kurallar. Tüketicinin korunması konusunda şu anda Türkiye’de yürürlükte, bunların da altının çizilmesi gerekiyor. Bunlar insanları çok ani olarak etkileme kapasitesine sahip olan düzenlemeler değil belki, ama biraz düşünüldüğü zaman gerçekten insanın kaliteli bir hayat sürebilmesi için son derece önemli, olmazsa olmaz kurallar yani örnek veriyorum. Geçtiğimiz aylarda bazı ürünlerde sağlığa zararlı birçok kimyasal katkı maddesinin olduğu tespit edildi. Ayakkabıdan tutunda oyuncağa kadar birçok yelpaze var. Şimdi böyle bir ayakkabıyı giydiğiniz zaman sağlık açısından orta ve uzun vadede ciddi hayati riskleri içeren bir durumun söz konusu olduğunu dikkate alırsanız ne kadar insanın sağlıklı ve kaliteli bir hayat idame ettirmesi için elzem olduğu ortaya çıkar. Bunun sayısız örnekleri var, gıda ürünlerinden tutun insanların, çocukların kullandıkları ürünlere kadar.”
Oyuncaklar, kırtasiye malzemeleriyle ilgili ise Canikli, “Yani giydiğimiz, doğrudan vücudumuza temas eden bütün ürünlere kadar bu yelpazede hepsinde aynı risk söz konusu. Neden risk söz konusu diyoruz? Çünkü bugüne kadar yaptığımız risk çalışmalarında geçen yıl 800 bine yakın eşya denetledik. Bunların yaklaşık 40 bine yakınında da sorun çıktı. Ama bu oran 2012’de, 2013’den daha önceki yıllarda daha da fazla. Tabi 2002 öncesini hiç kıyaslamıyorum bile. Yani öyle bir oranı kamuoyu ile paylaşmak insanı rahatsız edecektir. Gerçekten ama gittikçe düşüyor bu oran. 2011-2012 öncesinde yüzde 50’lere varan, bazı ürünlerde ürünlerin yüzde 50’si kullanılması mümkün olmayan ve insan sağlığını tehdit eden kimyasal ürünler içerdiği için kullanılmaması gereken ürünler yüzde 50 oranında, bugün bu oranlar yüzde 4’e düşmüş durumda. Tabi amacımız daha da minimize etmektir” ifadelerini kullandı.
“TÜKETİCİNİN EN BÜYÜK HAKKI ALDIĞI ÜRÜNÜN KURALLARA UYGUN VE SAĞLIKLI OLMASI”
Zehirli ayakkabıların gündemi oldukça yoğun bir şekilde meşgul ettiğini hatırlatarak, şu anda vatandaşın önünde zehirli ayakkabı gibi riskli bir mal olup olmadığıyla ilgili soruya Canikli, “Hayır. Bakın biz orada tüm hassasiyeti gösteriyoruz, rahatlıkla alışveriş yapabilirler. Ama en ufak bir şüphe olduğu zaman şüphelendikleri takdirde her hangi bir ürün için olabilir hiç fark etmez hemen anında bizi bilgilendirebilirler. Şimdi bakın biz sadece Türkiye’de içerdeki satılan ürüne yönelik yapmıyoruz. Aynı zamanda girişte de aynı hassasiyeti gösteriyoruz yani girişte eğer kaçmışsa bir şekilde sonuçta numune alıyorsunuz” yanıtını verdi.
Ülkelerden gelen bazı ürünlerde yoğun olmak üzere onların tamamını tahlile tuttuklarını ifade eden Bakan Canikli, şunları kaydetti:
“Buna yeni başladık. Yaklaşık 2 ay önce aldığımız bir kararla yani oyuncaktan ayakkabıya kadar belli ülkelerden gelen ve riskli olduğunu düşündüğümüz ülkelerden gelen ürünlerin tamamını sağlık açısından sağlıklı olup olmadığını tespit açısından tahlile tutuyoruz. Hatta zaman zaman gümrüklerimizden bazı şikâyetler geliyor. Çünkü tahlil kapasitemiz böyle bir tahlil sayısını halletmek için yeterli değil. Onun için tüm üniversitelerin ve özel sektörün de laboratuvarlarını kullanıyoruz. Bu anlamda yine de buna rağmen kuyruklar var. Ama önemli değil bizim amacımız burada kesinlikte Türkiye’ye giren ürünün sağlıklı olduğu, kurallara uygun olduğunu tespit etmemiz gerekiyor. Bunu sağlamamız gerekiyor. Bu çok önemli, özellikle dünyada sağlık dışı, sağlığa zararlı birçok ürünün de üretildiği gerçeği de dikkate alınırsa böyle bir hassasiyetle bu görevin sürdürülmesi son derece önemlidir. Şimdi buradan bir şekilde kaçtığı zaman olabilir. Yani bir numune alıyorsunuz, bir TIR mal geldiği zaman onun içerisinden örnekleme olarak bir numune alıp tahlil ediyorsunuz. Tek tek bütün gelen milyonlarca ürünü analiz etmeniz mümkün değil. Gerekte yok zaten ama buna rağmen içeriye kaçtı ya da başka yasa dışı yollarla geldi Türkiye’ye, onu da iç piyasada satılırken raflardan alıp örnekleme yöntemiyle analize gönderiyoruz. Yani bakanlığımızın yetki alanı her ikisini birlikte yürütme imkânı sağlıyor. Gümrükte bir taraftan girerken tüm mallar için geçerli. Türkiye’ye giren tüm ürünler için geçerli. Katkı maddeler dâhil olmak üzere gıdalarda, boyalarda aklınıza ne geliyorsa aynı şekilde kullandığımız kırtasiyeden oyuncağa kadar tüm ürünlerde Türkiye’ye girerken biz bunları analize tabi tutuyoruz. Ama bu şekilde kaçma ihtimaline karşıda, içeride de aynı zamanda örnekler alarak bunların uygun olup olmadığını sağlamaya çalışıyoruz. Yani tüketicilerimiz rahat olsunlar. Artık Türkiye eski Türkiye değil. Tüketicinin en büyük hakkı aldığı ürünün kurallara uygun ve sağlıklı olması. Bunu talep etmesi tüketicinin en büyük hakkı.”
“GENİŞ KİTLEYE SATIŞ AMACIYLA REKLAM YAPILAN O BALLARIN TAMAMI SAHTE ÇIKTI”
Bu konudaki çalışmalarla ilgili Canikli, “Hiç affetmiyoruz yani. Örnek olarak reklamlar. Bir ara bazı bal reklamları vardı. Bunları göremiyorsunuz artık. Benzer şeyler göremeyeceksiniz. Reklam daha başlamadan o bilgi bize geliyor. Hepsi için geçerli. Reklamları durduruyoruz. Hatta çoğu zaman önce reklamları durduruyoruz, sonra analiz ediyoruz. Çünkü gecikmesinde sakınca bulunan hallerde eğer öyle bir durum söz konusuysa önce reklamı durduruyoruz. Bal konusu çok ilginç bir konu. Bu güne kadar bu şekilde televizyonlarda geniş kitleye satış amacıyla reklam yapılan o balların tamamı sahte çıktı” şeklinde konuştu.
Hepsi yüzde 100 doğal iddiasıyla yapılan reklamlara değinen Canikli, “O şekilde yapılan reklamlardaki balların tamamı sahte, bazılarında sağlık açısından sakıncalı, şekerin dışında sağlığa zararlı tatlandırıcıların kullanıldığını da tespit ettik. Dolayısıyla bazı reklamlar olduğu zaman televizyonda analizden önce durduruyoruz. Analize sonra gönderiyoruz. Gece de olsa anında bu bilgi bize geliyor. Çünkü neden geçmişte yapmış olduğumuz elimizde tespit ve bulgularımız var. Bu tür yayınlardaki bal reklamlarının tamamı sahte çıkınca bundan sonrada benzeri durumların ortaya çıkma ihtimali kuvvetle muhtemel olduğu için biz yayınlanmadan durduruyoruz. Gereken bütün hassasiyeti gösteriyoruz. Keza bazı özelliği ve sağlığa faydası olduğu iddia edilen bazı ürünlerin hepsini takip ediyoruz, hepsini denetliyoruz” ifadelerini kullandı.
Vatandaş şikâyet etmeksizin hepsini takip ettiklerini bildiren Canikli, “Tabi vatandaşın şikâyeti olursa anında tahlilini yapıyoruz. Tüm masrafları biz bakanlık olarak karşılıyoruz” dedi.
“ZATEN 36 AY TESLİM SÜRESİ, 36 AY İÇERİSİNDE TESLİM YAPILANA KADAR VAZGEÇEBİLİYOR”
Bakanlığın yeni hedeflerinin olup olmadığı ve 2023 hedeflerinde neler yapıldığı sorusu üzerine Canikli, şunları söyledi:
“Şimdi öncelikle yasal altyapı düzenlemelerinin tamamını gerçekleştirdik. En son elektronik ticaretin düzenlenmesine ilişkin kanun tasarısı yürürlüğe girdi. Alışveriş merkezi daha doğrusu perakende ticareti düzenleyen yasal düzenleme hayata geçirildi. Bu perakende ticaretle ilgili kanunun yasalaşmasını kimse beklemiyordu. Muhalefette dâhil olmak üzere, Meclis’teki görüşmelerde hep söylediler. Defalarca bu amaca yönelik olarak bu alanı regüle etmeyi amaçlayan kanunlar defalarca geldi ama hiç birisi kanunlaşmadı diye dile getirildi. Hamdolsun, onu da hallettik. Şuan itibariyle yasal anlamda bir eksiğimiz yok. Bazı ufak tefek ilave daha doğrusu revizeler olması gerekiyor. Onunla ilgili çalışmalarımız var. Ama genel olarak tüketicinin haklarını korumak amacıyla bakanlığımıza gerekli yetkileri veren onları regüle eden, hangi kuralları uygulanması gerektiğini hüküm altına alan yasal düzenlemeler şuan itibariyle tamamlanmış durumda. İkincil mevzuat olarak ta tüketiciyle ilgili bir tane tebliğimiz kaldı onu da önümüzdeki günlerde inşallah. Yaklaşık 22 tane tebliğ çıkardık. Bir tane kaldı onu da önümüzdeki günlerde düzenleyeceğiz. Yani maketten konut satışından tutunda aklınıza gelen tüm alanlarda uzaktan satışa kadar, evden eve satışa, normal satışa kadar bütün alanlarda uyulması gereken kuralları ve tüketicinin haklarını korumaya yönelik olarak düzenlemelerin tamamı hayata geçirilmiş durumda. Mesela en son onunla ilgili tebliğimizi de çıkardık. Geçmişte maketten satışlarda çok ciddi sıkıntılar ve tüketici mağduriyetleri gündeme geldi. Orada getirilen düzenleme ile bir defa süre konuluyor. Şu an itibariyle 36 ayı geçemeyecek. Herhangi bir şey yokken doğrudan satılıyor. Ayrıca 36 ay boyunca tüketici vazgeçebiliyor. Yani kendisine konut teslime dilene kadar bundan vazgeçebiliyor.”
“Zaten 36 ay teslim süresi, 36 ay içerisinde teslim yapılana kadar vazgeçebiliyor” diyen Canikli, “Yani o kadar inanılmaz haklar veriyoruz. Ayrıca 14 günlük cayma hakları var o ayrı bir konu. Bilgilendirmeden tutunda yapılacak olan sözleşmelerin tapu tesciline kadar bütün bunların hepsi tüketiciyi korumaya yönelik olarak kayıt altına alınacak. Gerçekten çok ileri düzenlemeler. Hatta sektörü zaman zaman sıkıntıya sokma ihtimali olacak olan düzenlemelerde var. Tüketiciyi korumaya yönelik olan düzenlemelerdir. Aynı şekilde perakende ticaretiyle ilgili uzun yıllardan beri bu kanunun hayata geçirilemediğini ifade ettim en son yasalaştı. Bununla da alışveriş merkezi, zincir mağazaların uyması gereken kurallar bir bütünlük içinde hayata geçirilmiş, zapturapt altına alınmış vaziyette. Şimdi o alan çok ciddi bir alan, herkesi ilgilendiriyor. Alışveriş merkezleri bugün için nerdeyse bir hayat biçimi haline geldi” diye konuştu.
“ESNAFI ÖLDÜRMEMESİ İÇİN 2003’DEN İTİBAREN ÇOK ÖNEMLİ DÜZENLEMELER YAPILDI, ADIMLAR ATILDI”
AVM’lerin esnafı öldürdüğü bir anlayış olduğu hatırlatılarak, bu son düzenlemelerle birlikte getirilen şartlarla ilgili soru üzerine Canikli, “Esasında esnafı öldürmüyor. Daha doğrusu esnafı öldürmemesi için 2003 den itibaren çok önemli düzenlemeler yapıldı, adımlar atıldı. Şimdi bakın esnafın konumu güçlü sermaye, alışveriş merkezi, zincir mağaza karşısında gerçekten zayıf. Çünkü sermayesi sınırlı, gücü yok ve bunları koruması gerekiyor. Güçlü sermayeye karşı esnafın korunması gerekiyor. Ekonomi açısından denge ve orta direğin kalması açısından esnafın ayakta tutulması gerekiyor. Esnaf sadece ticaret yaptığımız insanlar değil bizim dostumuz sırdaşımız, mahallenin abisi. Maddi olarak sıkıntılı olduğu dönemlerde insanların alışveriş yapabildiği çok önemli bir durumdur. Bire bir tanışma söz konusu. Onunda ötesinde mahallenin, kişilerin özel sorunlarına katkı sağlamakta dâhil olmak üzere çok önemli fonksiyonlar ifa ve icra eden bir meslek, korunması gerekiyor” dedi.
“2015 BÜTÇESİNE KONULAN ÖDENEK MİKTARI 750 MİLYON LİRA”
En önemli sorunun esnafın ucuz finansman imkânlarına kavuşması olduğunu ifade eden Canikli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ama ucuz, piyasanın altındaki faiz oranlarıyla, piyasa faiziyle verdiğiniz zaman güçlü sermayeye karşı korumaz. Onun altındaki bir oranla daha makul faizle eğer kredi imkânları verirseniz, finansman desteği verirseniz bu esnafımızı ayakta tutar. Nitekim bakın 2003’ün başından itibaren bu gerçekleştirilmişti. Ben sadece bir örnek vereyim size Halk Bankası yoluyla esnafımız istediği krediyi alabiliyor. Düşük faizle bugün yüzde 4-5 ile bu kredi veriliyor. Aradaki farkı devlet finanse ediyor. Bu amaçla 750 milyon lira bu düşük olan faizi karşılamak amacıyla 2015 bütçesine konulan ödenek miktarı 750 milyon lira. Daha önce 600’dü 150 milyon daha başbakanımızın talimatıyla artırıldı. 2002’de devraldığımızda esnafımızın bu kredi mekanizması işlemez haldeydi, toplam 153 milyon liralık bir kredi sağlanmıştı. 2002 yılında bakın esnafımıza verilen toplam kredi 153 milyon lira. Bugün 13 milyar lirayı aşmış vaziyette yüz katından daha fazla düşünebiliyor musunuz? Bazı şeyler lafla olmuyor. Esnafın yanındayım, şöyle esnafçıyım böyle esnafçıyım falan bunları bir anlamı yok. Önemli olan gerçekten iktidara geldiğinizde uyguladığınız politikalardır. Bu politikalarla esnafı destekleyen, ayakta kalmasını sağlayan politikalar üretebiliyor musunuz? Üretemiyor musunuz? Ayrıca kredi mekanizması sistemi çökmüştü.”
Halk Bankası üzerinden, Kredi Kefalet Kooperatifleri üzerinden esnafa kredi verildiğini söyleyen Canikli, “O zaman 2002’de yaklaşık 402 tane kredi kefalet kooperatifi kredi veremez hale gelmişti, adeta ana damarlar tıkanmış kan akmıyordu. Biz geldikten sonra yeniden yapılandırmalar, aflar yoluyla esnafımızın borçlarının faizlerinin silinmesiyle sistemi tekrar işler hale getirdik. Bugün tamamına yakını çalışıyor. Aktif vaziyette ve esnafımızın Halk Bankası’na vadesi gecikmiş bir kuruş borcu yok. Bu çok önemli. Çünkü Kredi Kefalet Kooperatifleri kefaleti sağladığı için bankaya ödenmediği zaman bunlar üzerinde yapılıyor ve sıkıntı yok. Geçtiğimiz günlere yeni bir yapılandırma yaptı Kefalet Kooperatifleri sistem gayet işliyor. Biz alışveriş merkezlerine karşı esnafımızı bu şekilde koruduk. Bugün 1 milyon 650 bin esnafımız var. Esnafımızda sayılar azalmadı azalmıyor. Çünkü bu imkân verdiğimiz için ucuz kredi finansman imkânı verilmemiş olsaydı ayakta kalma şansı kesinlikle söz konusu değildi” ifadelerini kullandı.
“GETİRDİĞİMİZ BU KURALLA BUNDAN SONRA ÜRETİCİNİN UNVANI DA YAZILACAK”
2001 krizinde bir esnafın Başbakanlık binası önünde yazar kasayı beton zemine çakmasını hatırlatan Canikli, şöyle konuştu:
“O görüntüler halen hafızalarımızda. O gün beton zemine çakılan sadece yazar kasa değildi; esnafın umuduydu. Ama bakın son 12 yılda hamdolsun 13 milyar liraya ulaşmış düşük faizli kredi veriyoruz ve esnafımız bundan memnun. Sadece bunlar değil faizsiz kredi var. İlk defa iş kuracaklara sıfır faizle veriyoruz. Ustalık belgesi alana ayrıntıya girmek istemiyorum. Biz şimdi bu kanunla şunu yaptık. Esnafımız alışveriş merkezlerine, zincir mağazalara giremiyorlardı, orada bulunamıyorlardı. Alışveriş merkezlerinde çok ciddi ticaret yapılıyor; ticaretin önemli bir bölümü orada gerçekleştiriliyor. Ama esnafımız orada yoktu. İşte getirdiğimiz kanunla alışveriş merkezi alanlarının yüzde 5’i esnafımıza verilmek zorunda. Binde ikisi bu normal rayiç bedel artık esnafımızda girecek oraya, orada ki büyük alışveriş potansiyelinden faydalanacak ve kazancını elde edecek. Ayrıca diğer sanatkârlarımıza da binde 2 oranında alan tahsis edilecek, kiraya vermek zorunda ama onların fiyatı piyasa fiyatının dörtte bir fiyatında olacak. En önemlilerinden bir tanesi şu esnafımız üretiyor; esasında bu büyük mağazalarda ve alışveriş merkezlerinde üretilen ürünlerin arkasında esnaf var, küçük üreticiler var ama onların isimleri yazılmıyor. Büyük alışveriş merkezinin markası yazılıyor ürünün üzerinde. Sayısız ürünler var özellikle çabuk tüketilen gıda maddeleri başta olmak üzere; esasında onu üreten üretici ama o kabın üzerinde sadece onu sipariş veren büyük alışveriş merkezinin ya da zincir mağazanın markası ve ismi yazılıyor. Şimdi getirdiğimiz bu kuralla bundan sonra üreticinin unvanı da yazılacak. Bu ne demek biliyor musunuz? Küçük üreticiye, orta ölçekli üreticiye inanılmaz bir şekilde kendisini tanıtma ve markalaşma imkânı sağlayacak. En büyük getirdiğimiz yenilik budur. Kendisi üretiyor ama ismi bilinmediği için kimse bilmiyor. O üretiyor başkasının ismi yazılıyor. Ama şimdi bu şekilde milyonlarca tüketiciye çünkü alışveriş merkezlerinde çok büyük tüketim gerçekleştiriliyor. Çok sayıda zincir mağazalarda adet olarak çok fazla satış yapılıyor. Şimdi düşünün daha önce isminin kimse bilmediği bir üreticinin tüketici aldığı zaman bunu kim üretmiş şu üretmiş; böyle binlerce milyonlarca insana ulaştığı zaman işte marka böyle oluşuyor.”
“ŞİMDİ ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞIMIZ ÖNEMLİ BİR DÜZENLEME VAR”
Esnafa ve KOBİ’lere verebilecek başka müjdelerin olup olmadığının sorulması üzerine Bakan Canikli, “Şimdi en son daha birkaç hafta oldu çok taze müjdeyi Sayın Başbakanımız vermişti. Bir tanesi kredi kapasitesinin artırılması; o sübvanse ettiğimiz faiz miktarının artırılması 600 milyonda 750 milyona çıkarılması 150 milyon lira ilave edildi. Bu aşağı yukarı 4-5 milyar lira daha düşük faizli kredi almak demektir. Bu çok büyük bir imkândır gerçekten. Esnaf camiamıza büyük katkı sağlayacak bir adımdır. Ayrıca kaybolmaya yüz tutmuş sanatlarla uğraşanların işyeri açmaları halinde onlara faizsiz kredi veriyoruz. Buda yeni başlattığımız bir uygulama. Bir de ilk defa ustalık belgesini almış, ilk defa bir işyeri açacak yani sanatı var ustalık belgesini de kazanmış ama parasal imkânı yok. Para olmadan olmuyor biliyorsunuz iş yeri açamazsınız maalesef. Bu durumda olanlara da sıfır faizle yine işyeri açmalarına imkân sağlamak, hayata atılmalarını kolaylaştırmak amacıyla yapıyoruz. Şimdi üzerinde çalıştığımız önemli bir düzenleme var. Onu da buradan paylaşmak işitiyorum. Şimdi kredibilitesi bozuk, kredi alma imkânı kalmamış yani mevcut kredileri ödeyemediği için bu şekilde mali yapısı bozulmuş, iflas etmiş esnafımıza yönelik olarak sıfırı faizli ve küçük bir destekle ayağa kalkması mümkün olan esnafımıza yönelik olarak bir kredi mekanizması üzerinde çalışıyoruz. İlk defa açıklıyorum burada. Şimdi önemli bir düzenleme olduğu için sigorta mekanizmasını da içeriyor; onu da modele katacak şekilde düzenleme yapacağız. İnşallah onu da kısa süre içinde hayata geçirmiş olacağız” diye konuştu.
“ESNAFIMIZI KORUYABİLMİŞSEK BUNUN ALTINDAKİ TEMEL FAKTÖR DÜŞÜK FAİZDİR”
“Esnafımızı koruyabilmişsek bunun altındaki temel faktör düşük faizdir” ifadesini kullanan Canikli, “Düşük faiz çok önemlidir. Faiz ekonomi için çok büyük yüktür. Yani yüksek faizli ekonomilerde üretimin olması, ilerlemesi, büyümenin sağlanması, istenilen seviyede oluşması kesinlikle söz konusu değildir. Onun için Sayın Cumhurbaşkanımız sürekli olarak düşük faiz, düşük faiz, düşük faiz diyor. Bu çok önemli. Bunun örneğini gördük bakın esnafta gördük, esnafa düşük faizli kredi vermemiş olsaydık üretim olmazdı. Esnafımız ayakta kalamazdı. Faiz yüksek olduğu zaman insanlar üretmek istemiyorlar. Çünkü üretip elde ettiği kazancı götürüp faize yatırıyor. Uluslararası alanda rekabet imkânı kalmıyor” dedi.
Merkez Bankası’nın faiz indirimiyle ilgili soruya Canikli, “Bahsettiğimiz faiz artışları çok düşük oranlı artışlar. Yani Amerika’nın, FED ’in yapacağı ya da orada beklenen faiz artışları 0,25’lik, 0,50’lik gibi son derece düşük artışlar. Global ekonomide ülkeler arasında geçişkenlik söz konusudur. Her hangi bir yerde meydana gelen bir gelişme, ekonomik bir olay diğer ülkeleri etkiler. Hatta küçük ülkeler dâhil olmak üzere. Mesela bugün Yunanistan’da sıkıntılar var. Bütün Euro bölgesini etkiliyor ve dünyayı etkiliyor. Şimdi bu kaçınılmaz. 1974’ten sonra dünyada enflasyonist bir ekonomik ortam meydana geldi. Özellikle İsrail-Arap Savaşı sonrası petrol fiyatlarının bir kaç kat artması nedeniyle. Enflasyon da ihraç ediliyordu. Yani ülkeler birbirlerine enflasyon ihraç ediyorlardı. Dünyada o zaman bu kadar global ölçekli bu kadar açık bir ekonomi söz konusu değildi” yanıtını verdi.
“BUGÜN TÜRKİYE DEFLASYONİST BİR DÖNEME GİRDİ”
Bir ülkede özellikle büyük ülkelerde yüksek enflasyon varsa bunun bütün dünyayı etkilediğini hatırlatan Canikli, “O dönem bitti artık. Bugün Türkiye deflasyonist bir döneme girdi. Düşük faiz, nerdeyse faizler sıfıra yaklaştı. Hatta bazı ülkelerde negatif faiz söz konusu. Şimdi böyle bir ortamdan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu da geçişkenliğe sahip. Yani deflasyon enflasyonun tam tersi” dedi.
Enflasyon korkusuyla ilgili soruya ise Canikli, “Aynen öyle, ben de bunu anlatmaya çalışıyorum. Bugün itibariyle dünyada hiçbir ülkede enflasyon problemi yok. Ekonomiler enflasyondan çekmiyorlar. Ya da öyle bir beklenti de söz konusu değil. Bugün yok, beklenti de söz konusu değil. Ekonomide beklentiler son derece önemlidir. Ekonomide, ekonomik ajanların yani insanlarının, hane halkının ve herkesin hareketlerini beklentiler belirler. Dolayısıyla faizler minimum seviyede ve Amerika’da olduğu gibi çok küçük bazlı yükselme dışında artış beklenmiyor. Mesela Avrupa Bölgesi’nde beklenmiyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde beklenmiyor” cevabını verdi.
“2003’TEN BERİ TÜRKİYE’DE MERKEZ BANKASI BU DÖNÜŞÜM, GELİŞİMİ TAM İYİ OKUYAMADI”
Bütün merkez bankalarının da faizleri aşağı çekmesiyle ilgili Canikli, şunları kaydetti:
“Düşürmeye çalışıyorlar. Eğilim o yönde. Çünkü deflasyonist bir ortam var. Yani bugün dünya ekonomileri açısından tehlike enflasyon değil, deflasyon yani durgunluk. Ona enflasyon bile demek doğru değil, yüzde 2’ler, 3’ler son derece makul. O oranın altına indiği zaman başka tehlikeler, üretimin azalması, ekonomilerin daralması, kasılması o daha büyük bir tehlike çünkü neden refah seviyesinin düşmesi anlamına geliyor. İnsanlar onlara dikkat ediyor. Hatta zaman zaman duyarız Japonya’da yatırımcılara negatif faizle kredi sağlanıyor, Düşünebiliyor musunuz? Şimdi böyle bir ortamda Türkiye bu ortamın gerektirdiği gibi hareket etmesi gerekiyor. Merkez Bankaları da. Bakın 2003’ten beri Türkiye’de Merkez Bankası bu dönüşüm, gelişimi tam iyi okuyamadı. Orada yeni oluşan bu denklemin, dengenin gereği gibi adım atamadı. Yapması gerekeni yapmadı. 2003-2004’de çok tartışılmıştı. Tabi Merkez Bankası bağımsızdır, özerktir. Kararları Hükümet dışında kendisi alıyor. Ama sonuç itibariyle hesap vereceğimiz ekonomik sonuçları etkiliyor bu kararlar. Sonuç itibariyle hesabı seçimlerde hükümetler veriyor. Şimdi bakın o zaman da yine faizleri yüksek tutması nedeniyle Türkiye’de kur çok aşağı seviyelere geldi. 2003-2004 yıllarından bahsediyorum. Bu belli sektörleri olumsuz yönde etkiledi ve rekabet gücünü kırdı, zayıflattı. Hatta Türkiye’de bazılarının tamamen üretimden çekilmesi sonucunu doğurdu. Ve bugün Türkiye’de cari açık varsa, 2003-2004 özellikle o yıllar başta olmak üzere Merkez Bankalarının faizle ilgili olarak aldığı yanlış kararların sonucudur.”
“MERKEZ BANKALARI FAİZLERİ BUGÜN İNDİRMEYECEKSE DAHA NE ZAMANA İNDİRECEK”
Faizin 2003’de AK Parti Hükümeti geldikten sonra hükümete duyulan güvenin sonucu hızla düşmeye devam ettiğini kaydeden Canikli, “Ama aynı indirimi Merkez Bankası aynı hızda, aynı sıklıkta yapamadı. O korku var ya iliklerine işlemiş. Enflasyonist dönemden gelen o korku nedeniyle yapması gerekenleri yapmadı, bu adımları atmadı. Onun bedeli de yüksek faiz olarak ortaya çıktı. Bugün için de geçerli, yani Merkez Bankaları faizleri bugün indirmeyecekse daha ne zamana indirecek. Ayrıca deflasyonist ortamın dışında, faizlerin düştüğü bir ortamın dışında, dünyadan bahsediyorum. Birde petrol fiyatları yarı yarıya azalmış. Bu ne demektir. Petrol fiyatlarının bu kadar azalması bütün mal ve hizmetlerde fiyatların düşeceği anlamına gelir. Düşüyor zaten, düşmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Önümüzdeki aylarda daha da ciddi yansımalarının görüleceğine değinen Canikli, “Dalga dalga, halka halka yansıyacaktır. Çünkü petrol fiyatları tüm üretimin vazgeçilmez girdisidir. Orada ciddi anlamda fiyat düşüşü meydana geldiğinde bütün üretim aşamalarında, bütün ürünlerde fiyat indirimini beraberinde getirecektir. Faizler düşüyor. Petrol fiyatları düşüyor. Dünyada deflasyonist bir ortam var. Yani faizler böyle bir ortamda indirilmediği zaman ne zaman indirilecek. En uygun zamandır. Onu söylemeye çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız onu anlatmaya çalışıyor” dedi.
“Dünyada bir başka ülkenin firması yüzde 2, 3, 4 ile finansman sağlarken bizimkiler yüzde 13,14, 15 ile finansman sağlıyor” diyen Canikli, şöyle konuştu:
“Daha işin başından itibaren dezavantajlı konumda dünyanın acımasız rekabet ortamına giriyor. Dolayısıyla o desteği sağlamamız gerekiyor. O nedenle bu tez doğrudur. Bu iddia doğrudur. Yani Merkez Bankaları, genel olarak söylüyorum bugün için değil sadece, hatta 2003-2004’de bu anlamda Merkez Bankaları tarafından daha da vahim hatalar yapıldı. Bugün tamam düşürüyoruz, cari açık iyi bir noktaya gidiyor. Hızla düşmeye de devam edecek ama sonuç itibariyle bir ekonominin yumuşak karnıdır ve risk faktörüdür. Yani bu noktaya getirmeye kimsenin hakkı yok. “